Ahmet Kılıçaslan Aytar; Kervan Yolda Düzülsün

KERVAN YOLDA DÜZÜLSÜN

New York’ta Nükleer Güvenlik Zirvesi’nin öncesinde, ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Janet Yellen, Ekonomi Kulübü’nde konuşuyordu.

“Ekonomiyi desteklemek için kayda değer hareket alanımız var. Faiz artırımında temkinli olunacaktır”  dedi, doların değeri düştü…

FED’in bilhassa Rusya politikalarının kabul edilemez olduğu bir sırada, güvercin stratejisini ısrarla sürdürmek istemesi;

Washington’un küresel iktisadî ve siyasî dinamiklere karşı yeni bir hegemon siyasetine yönelişi olarak algılandı…

Küresel iktisadî ve siyasî dinamiklere karşı yeni bir siyaset  ne anlama geliyor?

Birincisi: ABD güçlü devletlerin istikrarının küresel istikrarın teminatı olduğunu,

Bu çerçevede Rusya’ya geri adım attırabilmek için finans ve enerji yaptırımlarının yanında  gelir dağılımını bozarak dünyayı daha da yaşanmaz hale getiren politikalarının krizleri çözmediğini,

Başta Ferguson olmak üzere bir çok kentte işşiz siyahi gençlerin isyanı ve Avrupa’da şekillenen refah devleti modelinin geriye dönüş belirtilerini neoliberalizmin krizi olarak henüz algıladığını gösteriyor.

İkincisi: ABD’nin terörle mücadele, nükleer güvenlik, Suriye, Irak, İran ve Afganistan gibi  meselelerde Rusya ile birlikte çalışmak,

Mesela Çin ekonomisinin mevcut büyüme hızının yavaşlaması halinde dünya ekonomisine olumsuz etkilerini bizzat yükümlenmek mecburiyetinde olduğunu da henüz kavrayıp harekete geçtiğini düşündürüyor.

Üçüncüsü: ABD, elbette Rusya’nın  Batı’nın siyasi ve ekonomik yapısını bozmak için yeterince koza sahip olduğunu bilmektedir.

Avrupa doğalgazın kesilmesi konusunda tehdit edilmemektedir ama bunun ileride yaşanabilir durum olarak ortaya çıkması noktasında ABD’nin endişesini gösteriyor.

Dördüncüsü; Bugüne kadar kozlarını tam olarak ortaya koymayan Rusya ve Çin’in işbirliği de ürkütücüdür.

Çünkü Rusya ve Çin, Batı’nın mali sistemine bağlı kalmamak için alternatif mali enstitüler kuruyor…

Beşincisi; En önemlisi ve ABD yönetiminin temel stratejik hedefinin “Rusya ile Almanya arasında bir ittifak yaratılmasını engellemek” noktasıdır.

Bu ABD’nin dünyadaki tek ve tartışmasız süper güç iddiası karşısında Rusya ve Almanya’nın birlik oluşturmasıyla yeni bir süper güç oluşması anlamına geliyor.

Nitekim Rusya’ya uygulanan ekonomik ve siyasi yaptırımların Almanya’ya da zarar verdiğinin hissedilmesi, iki ülke arasında bir eğik düzlemin oluştuğunu gösteriyor.

Halbuki liberalizm karşıtlığı ve Rus milliyetçiliğine dayalı bir ideolojiye sahip olan Rusya;

Devlet Başkanı V.Putin’in kuvvet kullanımı ve tehditkâr propagandalarının karşılığında gerileme içindedir.

Gerilemeye ilişkin bolca kanıt da bulunuyor.

Rusya stratejisinde yüzünü Doğu’ya dönerken Batı’ya karşı da alışılmadık bir savaş açmıştır.

Batı, Rusya’yı caydırabilmek için finans ve enerji yaptırımlarında bulunurken, Rusya’nın ihtiyaç duyduğu Batılı sermaye, teknoloji ve irtibat noktaları ile bağlantısı kesilmiştir…

Üstelik ülkenin bölgesel ve küresel nüfuzunu arttırmak için ihtiyaç duyduğu yumuşak gücü de  zayıf  kaynaklardan yükseliyor.

Bir zaman petrol fiyatlarındaki artış ekonomiyi canlandırmış, Rusya gelişmekte olan piyasalar arasına girmiştir.

Bugün o büyümeden bahis edilmiyor, Rusya’nın gayrisafi yurtiçi hasılası ABD’nin yaklaşık yedide birine eşit, kişi başına düşen geliri ise 18 bin dolardır ki, bu yaklaşık ABD’ye ait rakamın üçte birine denk geliyor.

Ne kaynaklar ekonomi genelinde verimli bir şekilde paylaşılıyor, ne de yozlaşmış kurumsal ve yasal yapı özel yatırımlara yol açıyor.

Sınırlı da olsa yetenekli insan kaynağı ve başta savunma sanayii olmak üzere sofistike ürün çıkarabilme kapasitesi, sorunları  zorda olsa aşabilecek bir potansiyel oluşturuyor.

Etnik bölünme ihtimali bilhassa Kafkasya’da sorun teşkil etmeyi sürdürüyor.

Herşeye rağmen Rusya iç güvenlik, dış tehdit algıları ve komşularının zafiyetleri karşısında fırsatçı bir şekilde hareket ediyor ve başarılı da oluyor.

Bu da Rusya’yı, revizyonist bir yaklaşımla uluslararası statükoyu bozarak diğer revizyonist güçler için katalizör olmayı amaçlayan bir devlet konumuna sokuyor.

Üstelik Rusya’nın nükleer silahları, petrol ve doğalgaz kaynakları, siber teknoloji konusundaki becerileri ve Avrupa’ya yakınlığı  ABD ve uluslararası sistem açısından sorun çıkarabilecektir.

Ama belirtildiği üzere ABD için Rusya ile arasında nükleer güvenlik, silahsızlanma, terörle mücadele, Arktika  yanı sıra Suriye,Irak, İran ve Afganistan gibi bölgesel meseleler üzerinde ortak menfaatler her şeyin önüne geçiyor.

Bu bakımdan FED’in stratejisi doğrultusunda zorda olsa ABD, Rusya’nın davranışlarını kontrol altında tutarken, Moskova ile uzun vadeli ilişkileri de koruyacak bir strateji tasarlayıp hayata geçirmesi, emperyalizmin umudu sayılıyor…

1.4.2016

Ahmet Kılıçaslan Aytar