Ahmet Kılıçaslan Aytar; KAOS VE ARMAGEDDON

KAOS VE ARMAGEDDON
 
 
NATO’nun Rusya ile iç içe geçmiş olan işbirliğinde; 
1- ABD’nin enerji kaynaklarını kontrol etmek üzere geliştirdiği jeopolitiklerin bu kaynaklara sahip ülkelerin eski Sovyetler Birliği üyesi olmaları,
    Buna karşı Rusya’nın Transkafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu’da  nufuz genişletme çabalarına giriştiği ve manevra alanını genişlettiği,
2- Birleşik Krallığın AB’den çıkma kararının, aslında AB’nin Avrupa’nın gerçek ve gerekli birleşmesini gerçekleştirmenin bir aracı olmadığını gösterdiği,
3- 2008 mali çöküşünden sonra egemenlerin bizzat kendi eserleri olan krizden bir toplumsal karşı-devrim gerçekleştirmek için yararlanma çabalarını daha hızlandırdığı,
    Mali piyasaların dayatmalarıyla AB’nin kıtaya boyun eğdirmeyi amaçlayan bir düzenek, rakip devletlerin kendi aralarında mücadele ettiği ve halklara karşı komplo kurulan bir        forum olduğunun hızla anlaşılmaya başlandığı şu sıralarda;
“Küresel İstikrar” en düşük ihtimal olarak sergileniyor… 
 
*
ABD yönetimi, Batı ittifakının uzun vadeli geleceği hakkında endişe duyuyor.
Batı ölüyor mu?
Batı’nın temsil ettiği medeniyetin tarihsel ve kültürel mirası kaybetmeye mi yazıyor?
Avrupalı egemenlerin ABD’yi giderek güvenilmez ortak saymaları ortak kültürel mirasta değerli hiçbir şeyin kalmadığı anlamına mı geliyor?
Medeniyetin ortak değerlerinin ve fikirlerin azalmasıyla  Batılı bir ittifak nasıl korunabilir?
Gibi sorular tartışılıyor…
 
*
Tarihçi Samuel Huntington, Soğuk Savaşın sona ermesiyle dünyanın medeniyet çizgileri boyunca yeniden örgütlendiğini,
Soğuk Savaş ittifaklarının yerini kültürel ortaklıklara bırakmakta olduğunu belirtti.
Nitekim Batı Avrupa ülkeleri Maastricht antlaşmasını imzaladı.
Rusya Ortodoks katedrallerini yeniden inşa etti.
İslam yeniden bir canlanma yaşarken, Çin Konfüçyüs’ü yeniden keşfetti.
Zaten S.Huntington da NATO’nun ” Medeniyetin güvenlik organizasyonu” olarak görev yapmasını öneriyordu…
 
S. Huntington, medeniyet  mirasının; ortak bir kültür olan ” Medeni aklı belirleyen Yunan felsefesi ve rasyonalizmine, Roma kanunlarına, Latin düşüncesine” dayandırdı,
Manevi ve Zamansal Otorite: Hukukun Üstünlüğü : Temsili Hükümetler : Sivil Eğilim: Özgürlükçülüğe bağladı…
Soğuk Savaş sonrası dünyada, Batı’nın medeniyet  ilkelerini yeniden canlandırmasından ve kendi geleneklerini yeniden keşfetmesinden gurur duymasını,
Ama diğer uygarlıklara da karışılmamasını öngördü…
 
*
Ne ki, S.Huntington 2004’te “Ölü Ruhlar: Amerikan Elitinin Dengesizleştirilmesi” başlıklı makalesinde;
Küresel kimlik görüşünün genel halkın çoğunluğu tarafından paylaşılmadığını savundu.
Düşüncelerinin; Wall Street’ teki en etkili tüccarları ve yatırımcıları tanımlayan “Evrenin Ustaları” na benzettiği,
“Davos Erkekleri /Kadınları” olarak tanımladığı insanlar tarafından alt üst edildiğini söyledi.
 
*
Davos Erkekleri /Kadınları, dünyanın sorunlarına ilişkin olası çözümleri tartışmak için her yıl dünyanın dört bir yanından gelen Dünya Ekonomik Forumu üyeleridir.
Öncelikle ABD’nin egemenleridir. 
Kendilerini ulusal bir kimlikle hizalamaz ama kendilerini uluslararası bir ülke olarak görmeyi tercih ederler. 
Ulusal sınırları anlamsız, rahatsız edici ve ulusal hükümetleri geçmişin bir parçası olarak görürler. 
Batı dünyasındaki ilkeleşmiş  kültürel mirası da takdir etmezler. 
Batı’nın Soğuk Savaş sonrası ittifaklarını oluşturmasında  uygarlık kriterlerini bir temel olarak görmezler…
 
*  
Huntington’un önerdiği şeyin tam tersini yaparlar.
Bazen saldırgan olarak diğer uygarlıklara karışırlar.
Sivil özgürlükler için kafa karışıklığı oluşturur, özgürlük, gizlilik ve hukukun üstünlüğü konusundaki kararlılıkları zayıflatırlar. 
Bu sırada anti-küreselleşme saçmalıklarıyla medeniyetin ortak mirasının değiştirilmesine kapı aralar ve medeniyetin güvenlik kuşağını zedelerler. 
Böylece çok kültürlülüğe, evrenselciliğe ve küreselleşmeciliğe zarar verirler…
 
*
Bu yapıları, egemenlerin giderek kendi medeniyetlerinin benzersizliklerini hatta tekleşen medeniyetlerin özelliklerini de kabul etmedikleri,
Üstelik saygı da  göstermedikleri anlamına gelir.
O yüzden Batı dış politikası beceriksizlikle itham edilmektedir. 
 
*
Mesela, NATO eski Yugoslavya’da etnik ve dini hedefler ön plana çıktığında ülkeyi sağlam tutmak için savaştı.
İranlı, Suudi Arabistanlı, Pakistanlı ve diğerlerini barındıran Bosnalı Müslümanlarla ittifak kurdu ve başarısız oldu.
El Kaide türedi.
Sonra ABD İslam dünyasının kalbinde tüm Müslümanları kışkırtan kitlesel Afganistan ve Irak istilalarını başlattı.
Kiev’i tarihsel olarak “tüm Rus şehirlerinin anası” olarak tanımlayan Ortodoks uygarlığına çok yakından bağlı Ukrayna’da bir Rus karşıtı darbeye sponsor olundu.   
 
*
Bu ilkesizlikler aynı zamanda NATO ittifakının Batı’daki yanlış yönetimine işaret ediyor. 
Eğer egemenler Soğuk Savaş’ın sonrasında 1990’larda büyük değişiklikler yapmak zorunda olduklarını,
NATO’nun artık Sovyet karşıtlığı değil ” Batı’nın temsil ettiği medeniyetinin güvenlik ittifakı” olduğunu anlamış olsalardı, 
Bugün giderek otoriterleşen Türkiye, İslam dünyasında liderlik rolü oynamayı arzulayan bir ülke, terörizmin sponsoru ve açıkça ABD’ye karşı düşman olamazdı…
 
*
Esasen Türkiye’deki yönetim, kutsallaştırdığı fikirler ve metinlerle yani “İslamcı İdeolojisi”yle giderek “İslam Dini’ne” meydan okuyor.
İslamın üstünlüğünü kabul etmek istemeyen insanlara, toplumlara ya da ülkelere karşı  “Cihad”ı öngörüyor. 
Dünyayı ikiye bölmüştür; bir kısmı İslami yönetim altında  Daru’l-İslam- İslam’ın Evi’ni ve diğer kısmı gelecekte İslami yönetim altında olacak Daru’l-Harb – Savaşın Ev’ini temsil ediyor.
İslam toplumlarından çağdaş toplumlara tehlikeler saçılmasına, cinayetlere ve yıkımlara neden olunuyor…
 
*
Ama Türkiye, hâlâ  stratejik konumu ve büyük ordusuyla NATO üyesidir.
Halbuki Çin’in de hem stratejik konumu hem de büyük ordusu vardır ama kimse onun yapıcı bir NATO üyesi olacağını savunamıyor.
Ortodoks çoğunluk ve Müslüman bir azınlığa sahip yolsuz ve istikrarsız bir ülke olan Makedonya da üyelik bekliyor.
Batılı liderler Gürcistan’ı ve Ukrayna’yı da NATO üyesi olmaya teşvik ediyor.
 
*
Bu çerçevede medeniyet bilinci olan herhangi bir devlet adamının;
Din adına  öldürmeyen, asmayan, kesmeyen ama büyük Ortodoks uygarlığının lideri olan Rusya’nın tarihsel olarak kök salmış çıkarlarını ve ayrıcalıklarını kabul ve saygı duymaktan başka yolunun olmaması gerekiyor…
 
*
Bu noktada bakınız; Bir tarafta dünyaya demokrasi getirmeyi üzerine vazife sayan  egemenler, ABD’de ayrıştıkları Cumhuriyetçi ve Demokrat kamplarında;
ABD iktidarı olmanın çok ciddi mücadelesini veriyor.
Bunlar doymak bilmez çıkarlarında, ülkelerinin dünyadaki güvenlik ve istikrarın tek garantörü ve küresel ilişkilerin gidişatını kökten değiştirecek küresel güç olmanın getirisini çokca yaşamışlardır…
 
*
Şimdi Başkan D. Trump yönetimini, mesela Ortadoğu’ya karşı açık politika yönergelerinde eksik kalmakla nitelendirenlerin ve Trump’ın stratejik bir vizyonu olmadığına ilişkin kanaatlerinin yavaş yavaş dağılmaya başladığı görülüyor.
ABD’nin çoğu zaman gösterdiği tutarsızlıklar ve net bir stratejik hedef göstermeyen davranışları göz önüne alındığında,
Washington’da yeni bir proaktif başkanın olması üzerinde doğan umutlar karışıklık hissinin yavaş yavaş gölgelenmekte mi olduğu sorularına yol açıyor…
 
*
Nitekim, ​Suudi Arabistan​’da​  Veliaht Prens Muhammed bin Salman, toplumda kabul gören bir dizi başlıkta ekonomik ve sosyal reformlar başlatmış,
E​n önemlisi muhafazakâr dini kuruluşların baskısını kırmıştır.​
Mısır, El Ezher Üniversitesinin tüm aşırılık ideolojilerini görme ve sınırlama rolü eşliğinde İslam’ın doğru öğretilerini yayma konusunda lider ülke kabul ediliyor.
Ve medeniyet; “İslamcı İdeolojisi “ne karşı bütün dünyada haklı ve ortak bir savaş veriyor…
 
*
Ancak öte tarafta Batılı egemenlerin medeni olmayan akıllarıyla, mesela İslamcıların kitlesel olarak Avrupa’ya göç etmesini kolaylaştırmaları,
Mesela Angela Merkel gibi bir liderin İslamcı göçü ekonomik ve çok kültürlü gerekçelerle savunması;
Büyük bloklarıyla demografik bir İslamcı profilin oluşmasıyla  bir takım  ülkede  siyasi sınıfların jeopolitik görüşleri değişebilecektir.
Bu Batı’nın temsil ettiği kendine özgü ve başarılı medeniyetin şu anda onu tehdit eden şey hakkında cahil kalındığını gösteriyor….
 
*
Medeniyet mirasının, iç siyasetinde NATO hakkındaki kararsızlığıyla Almanya gibi bir ülkede mi tükeneceği  sorusu yanıtlanamıyor.
Neden, senaryo planlamasıyla ünlü NATO;  V.Putin’in komşularına çok istekli olarak bakmak yerine onlar için bir plan yapmıyor?
8. 2. 2018
AHMET KILIÇASLAN AYTAR