AHMET KILIÇASLAN AYTAR; kabak bizim başımızda patlıyor

BİTSİN ARTIK BU ÇİLE

14 Mart Pazartesi günü başlaması planlanan Cenevre III görüşmeleri öncesinde,

BM Suriye Özel Temsilcisi S.De Mistura,”Tarafların birbirinden nefret ettiği, birbirine güvenmediği bir ortamda görüşmelerinin başarısız olma ihtimali her zaman var.

Bu nedenle krizin çözümü için her türlü çabanın gösterilmesi gerek.

Görüşmeler bu sefer de başarısız olursa Suriye için artık umut kalmayacaktır” diyor.

Değişim ve dönüşümün hız kesmediği bir yüzyılda, emperyalist saldırganlığın bütün ulus devletleri tehdit ettiği kritik günlerden geçiliyor.

Bu sürecin nereye gideceği, demokrasi ve insan haklarının sembolik görüntülerinin altında ne gibi totaliter unsurların yeşereceği, kitlelerin nasıl uyutulup toplumların ve beyinlerin hangi yöntemlerle teslim alınacağı bilinmiyor.

Şiddet kullanımı ve kaba güç gösterisi yaygınlaşıyor ve küresel kaynaklı yerel savaşlardan kaçınılamıyor.

Yeni Emperyalizm hiçbir ideolojik kılıf ardına saklanmadan ülkeleri işgal etmeye, kitleleri kıyıma uğratmaya, uluslararası hukuku tamamen rafa kaldırmaya kararlı görünüyor.

Renkli Devrimler, yeni kıtalara ve yeni ülkelere yayılmaya devam ediyor.

2000’de eski Yugoslavya Cumhuriyeti’nin çekirdeği olan Sırbistan ile başlayan süreç,

2003’te Gürcistan’da “Gül Devrimi”, 2004’de Ukrayna’da “Turuncu Devrim” ve Romanya, 2005′ te Lübnan ve Kırgızistan’da “Lale Devrimi” ile gelişti.

Renkli devrimleri yaratmak için bir dizi strateji ve taktik uygulamalar izlendi ve her ülkede bu yöntemler kullanıldı.

Mesela Sırbistan’da renkli devrimin sembolü siyah-beyaz sıkılmış bir yumruk iken Ukrayna’da aynı sıkılmış yumruğun rengi turuncuya dönüştü, Gürcistan’da ise pembe oluverdi…

Bugün gerek başarısız olunan ülkelerde ve gerekse yeni ülkelerde yeni devrimler için planlar yapılmaya ve yeni projeler yürürlüğe konulmaya devam ediliyor.

Arap Baharının etkilediği ülkeler yanısıra  İran, Suudi Arabistan, Kuveyt, Venezuella, Katar, Endonezya, Ekvador, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Nijerya, Gabon ve Angola gibi ülkelerle,

Jeostratejileri vazgeçilmez olan bazı ülkeler de yeni emperyalizmin hedefinde olmaya devam ediyor ki; bunlar arasında hem de hedefin tam orta yerinde Türkiye de bulunuyor.

İşte Kafkaslarda ve Doğu Avrupa’nın bazı ülkelerinde  devrim (!) çalışmaları sürdürülüyor.

Mısır, Yemen, Tunus, Libya ve Suriye üzerinde yoğun çalışmalar yapılıyor.

Bunların dışında renkli devrim inşasının hedefi olan diğer ülkeler Azerbaycan, Ermenistan, Beyaz Rusya, Tacikistan, Kazakistan ve Kırgızistan sanki sıralarını bekler gibi bir izlenim veriyor.

Bu noktada Suriye’de çözüm için Cenevre III  görüşmelerine Uluslararası Suriye’ye Destek Grubu devletlerinin verdiği destek ortak bir kararın oluşması için umut veriyor.

Ancak gerçekte süreç başka yönde gelişiyor, şimdi herkes Türkiye-Suriye sınırında oluşan ağır durumu düşünüyor.

Oluşmuş zor durumdan çıkmak için büyük devletler arasında ortaklık görülmüyor, onlar kendi jeopolitik çıkarlarının sağlanmasına çalışıyor.

Arka fonda bilhassa Müslüman ülkelerin güvenliği meselesi daha da güncelleşiyor…

Yeni Emperyalizmin bütün açlığına, Cenevre III görüşmeleri öncesi, Rusya’da 2014-2015 döneminde kaydedilen mali ekonomik istikrarsızlık ya da sistemsel kriz yol veriyor.

Rusya’nın endüstriden uzaklaştığı, tarım sektörünün gerilediği, imalat sanayi ve tarım sektörünün toparlanmasının çok uzun zaman alacağı öngörülüyor.

Finans ve reel sektörlerinin gelişimi arasındaki orantısızlığın önüne geçilmediği sürece Rusya’nın sistemsel krizinden çıkamayacağı düşünülüyor.

Üstelik jeopolitik gerginliklerin etkisiyle Rusya’ya yatırım girişleri azalmıştır, bankalar ve işletmeler için dış borçlarda ciddi artışlar oluyor.

Ruble dolar karşısında değer kaybetmiş, döviz krizi enflasyonu tetiklemiş, reel gelirler ve tüketici talebi düşmüştür.

Rusya’nın Ukrayna krizi nedeniyle çıkmaza girdiği savunuluyor.

Petrol fiyatlarındaki ciddi düşüşün ve Batı’nın yaptırımlarının etkisiyle Rusya’nın depresyon dönemine girdiği,

ABD ve NATO ile yeniden stratejik düşman haline geldiğine dikkat çekiliyor.

“Rusya, zorlu kriz şartlarında dayanıklılık imtihanını geçebilecek midir” sorusu soruluyor…

Bu sorunun Suriye etrafında oluşmuş karmaşık ve çelişkili durumun devam ettiği sürece rastlaması önemlidir.

Bu yüzden Rusya, BM Güvenlik Konseyi’ne Türkiye-Suriye sınırında oluşan gerginlikte Ankara’yı suçlayıcı belgeler sunmuştur.

Ne ki Güvenlik Konseyi’nin 6 üyesi, aynı zamanda veto hakkına sahip ABD, Fransa ve İngiltere belgeyi desteklemiyor.

Halbuki Rusya; Suriye-Türkiye sınırında küresel ölçüde kargaşaya neden olabilecek olaylar gerçekleşiyor iddiasındadır,

Bu olayın bölgede daha keskin sorunların oluşmasına yol açacağını bildiriyor…

Keskin sorunlar, ya Türkiye’nin çok ağır duruma düşmüş olması ve köşeye sıkışması,

Ya da yeni emperyalizmin Türkiye’den hareketle Ortadoğu’da, Avrasya ve Orta Asya’da ihtilafların derinleşmesi ve genişlemesine yönelme fırsatını yakalaması anlamına geliyor.

İhtilafların derinleşmesi sürece  İran, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri derken, Kafkasya’ya Azerbaycan’a, Ermenistan’a, Beyaz Rusya, Tacikistan, Kazakistan ve Kırgızistan’a sirayetidir.

Ne ki, makul seçenek Suriye sorununun Cenevre III görüşmelerinde müzakere yoluyla çözülmesidir.

Çünkü daha geride Çin Halk Cumhuriyeti bekliyor.

Dikkat buyurunuz, mevcut ya da muhtemel her aşamada kabak Türkiye’nin başında patlıyor…

Bu aşamalardan dönmenin ise üç yolu bulunuyor.

Birincisi;Artık içinden konuşmanın, korkmanın, sinmenin, ezilmenin, başını kuma sokmanın anlamı bulunmuyor.

İkincisi;Türkiye’nin başına bu çorabı ören diktatör bozuntusu acilen cezalandırılmalıdır.

Üçüncüsü; Gün bu çilenin artık bitirilmesi için Ulusal Birlik ve Bütünlük günüdür.

AHMET KILIÇASLAN AYTAR 

14.3.2016