Ahmet Kılıçaslan Aytar; İŞGAL VE SAVAŞ

İŞGAL VE SAVAŞ
Rus hava kuvvetleri destekli Suriye Arap Ordusu ve müttefik grupları;
Kuzeybatıda Hayat Tahrir el-Şam cihadçılarına ve Türkiye’nin desteklediği ÖSO gruplarına saldırılarını yoğunlaştırdı.
28 Ocak’ta stratejik İdlib eyaletinde Maaret el-Numan şehrini ve onlarca yerleşimi yeniden ele geçirdi.
30 Ocak’ta Halep’te Tallet el Abyad bölgesinde yeni gelişmeler kaydetti.

*
Suriye Hükümeti, bu süreçte vatandaşlarına  çatışmalarda zarar görmemeleri 3 koridor açtı.
Sakıncası olmayanlar bu koridorlardan güvenli bölgelere geçti.
Ancak Aralık’ta yeni bir rejim saldırısı dalgasının başlamasından bu yana yüzbinlerce öyle ya da böyle terörist Türkiye sınırına göç etti…

*
Suriye Ordusunun harekâtı, Maaret el-Numan’ın güneyinde bir Türk gözlem noktasını kesti.
Bu Suriye hükümet güçlerinin kuşattığı 3. Türk gözlem noktasıdır.
Şimdi M4 ve M5 otoyolu kavşağında Saraqib’te 4.Türk gözlem noktasının kuşatılması bekleniyor.
Suriye birliklerinin ilerlemesi, Türkiye’nin Trablus’ta Ulusal Anlaşma Hükümeti’ne destek için İdlib’ten Libya’ya en az 2 bin 400 ÖSO paralı militanı çektiği sırada oldu.

*
31 Ocak’ta, Erdoğan Rusya’nın Soçi Mutabakatı’nı ihlal ettiğini, Rusya destekli Suriye güçleri saldırılarının yeni bir mülteci dalgası riski taşıdığını söyledi.
“İdlib’de bu bombalamaları vesaire durdurdunuz durdurdunuz!
Durdurmadığınız takdirde bizim artık sabrımız tükeniyor. Bundan sonra ne gerekiyorsa biz de bunu yapacağız.” dedi.
Erdoğan, bir terörist grup olarak nitelendirdiği Suriye Kürt milislerine başka bir operasyon seçeneğini de ortaya koydu!.
 
*
Aynı gün Kremlin, “Bunu kabul etmeyiz.Rusya, İdlib bölgesine ilişkin Soçi Mutabakatı’ndaki yükümlülüklerini tümüyle yerine getiriyor” açıklaması yaptı.
İki ülke arasında gerilim oluştu.
Acaba Erdoğan, Rusya ile yürüttüğü stratejik ortaklıkta mütemadiyen kazık yediğini, yeni mi anlıyordu?
Kazık yemek kimin hatasıydı?

*
Ağustos 2017’den itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri ve isyancı ÖSO grupları,
Başkomutan Erdoğan’ın Türkiye’nin kendi varlığına tehdit olarak gördüğü ve terör örgütü olarak tanımladığı grupları bölgeden uzaklaştırmak,
Sınır hattının ve bölgedeki halkın güvenliği sağlamak ve kontrol altına almak,
Göç sorununu yok etmek için Güvenli Bölge oluşturmak üzere;
Suriye’ye Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarları operasyonlarını düzenledi.

*
Aslında Orta Doğu’da herşey, ABD Başkanı D.Trump’ın politikalarına dayanıyordu.
Bu politika ABD liderliğinde müttefik ülkeler koalisyonu,
Ve Rusya ile ortak menfaat alanları bulunmasından sonra birlikte çalışma kabiliyetini test etme alanı olarak Suriye’nin seçilmesi:
Birlikte Suriye İç Savaşına siyasi ve hukuki çözüm,
Dünyayı tehdit eden Cihad terör örgütlerinin yenilmesini öngörüyor.

*
Nitekim Kasım 2017’de, Vietnam/ Danang’da, Başkan D.Trump ve Rusya Devlet Başkanı V. Putin,
Suriye’deki çatışmalara artık askeri çözüm bulunmadığı, sıranın siyasi ve hukuki çözümde olduğu,
Ve Cihad terör örgütleriyle mücadele  konusunda mutabık kaldılar.  
 
*
Rusya, baştan beri bir kazan-kazan senaryosuyla  Şam’ın Suriye’de egemenliğini sağlamayı,
Bununla birlikte bölgede güçlerini koruyan ABD ile Kürt çıkarlarını da esas alıyor.
Yani Suriye ile Suriye Demokratik Güçleri koalisyonunu desteklerken,
Kürtler üzerinden ABD ve müttefiklerinin uluslararası hidrokarbon şirketleriyle Suriye bütünlüğünde bir şirket devletini inşa etmeye çalışıyor…

*
Nitekim Rusya, ABD ile kontağını sağlayan İsrail ile müzakereleri sonrasında oluşan Astana sürecinde,
Suriye’de Ürdün sınırında: Guta: Humus kuzeyinde: İdlib’te olmak üzere dört de-eskalasyon bölgesi oluşturdu..

*
Böylece Suriye’de İsrail lehine kurtarılmış Arap Bölgeleri kuruldu.
Rejim savaş alanını daralttı, muhalefete karşı birden fazla cephede savaşan güçlerini yeniden toparladı,
Rusya ve İran’ın desteği ile topraklarını özgürleştirdi.

*
Geriye ülkenin kuzeybatısında Kürtler ve yıllardır  silahlı direnişin ve El Kaide bağlantılı operasyonların merkezi İdlib kaldı..
İdlib, karmaşık ve kaotik görünümüyle diplomatik çözümün merkezi oldu. .
İdlib’de görevi Türkiye yükümlendi!
Yani Erdoğan daha en başta Rusya’nın yönetiminde İdlib de-eskalasyon bölgesinin kurulması amacına,
Böylece düşmanı olduğu İsrail ve Suriye’ye hizmet ediyordu!

*
Erdoğan aslında İdlib’te, Suriye yönetimiyle işbirliği yolu çizerek çatışmaların bitmesine çaba göstermeyi:
İdlib’teki yönetimi silahlı terör gruplarından alarak sivil idareye devretmeyi:
Radikal unsurları elimine ederek kentteki çatışmasızlığı denetlemeyi ve güvenliği yerel polis güçlerine bırakmayı görev edindi.

*
Ancak Erdoğan bu görevi, Suriye toprak bütünlüğü ve bölgedeki nufusunun artacak olmasıyla sağlanabileceği bir strateji ile yürütmeye koyuldu!.
Görevi aldığı andan itibaren bölgeye çok sayıda sünni Arap taşıdı ve yeni bir demografik yapı oluşturmaya başladı.
Rusya sessiz kalıyordu…

*
Ama Erdoğan, savaş halindeki Suriye’de belli bir alanı işgal etme niyeti ile egemenliği altına alarak yönetme eğilimi gösteriyordu.
Batı giderek Türkiye’yi “işgalci” olarak tanımlıyor, bu yönde tutum benimsiyor,
Rusya ise ” İsgalci” Türkiye üzerinden Batı ittifakında  gedik açmanın keyfini sürüyordu…

*
Rusya,  Erdoğan’ın Barış Pınarı Operasyonu’nun öngördüğü resmi hedefi de tersine çevirdi.
Birkaç gün içinde Suriye’de iç barışın inşasına ve Esad’ın egemenliğini genişletmesine yol açtı!

*
Şöyle bir plan uygulandı:
Başkan Trump operasyonla birlikte bölgedeki güçlerini çekerken, Suriyeli Kürtlerde himayesiz kaldıklarının duygusunu yarattı.
Kürtler Suriye’nin bir parçası olduklarını farkettiler ve  Rusya’yı aracı kılarak Şam’la anlaştılar.
Suriye rejimi de halkının bir kesimi olan Kürtler ile yeniden devlet- vatandaş ilişkisi kurmaya yöneldi.
Yani Barış Pınarı operasyonu Rusya’nın müdahalesiyle Suriyeli Kürtlere yeniden devlet, Suriye devletine de yeniden vatandaşlar armağan etti!
Operasyon sayesinde Esad hükümeti beklendiğinden çok daha kısa sürede egemenliğini Türkiye sınırındaki topraklarda yaydı.

*
Arap Birliği, Türkiye’ye karşı Suriye’nin yanında yer aldı.
ABD çekildiği Menbic ve Kobani’yi Türkiye’ye değil, Rusya’ya dolayısıyla  Suriye ordusuna bıraktı.
2011’de Türkiye ile birlikte Suriye’ye karşı olan ne kadar devlet veya uluslararası örgüt varsa Türkiye’ye karşı saf tuttu…
Tüm bu alanlarda Kürtler meşruiyet kazandı.
Trump- Putin çalışması  bütün dünyada Türkiye’yi “İsgalci” olarak etiketledi.

*
Muhtemelen Rusya, Erdoğan hükümetini Suriye’de iç savaş boyunca  savaş suçlusu olmanın yanında bir çok insanlık suçu işlemiş olmakla itham etmek üzere,
Erdoğan iktidarının İŞİD ile ilişkilerinin araştırılması için BM Güvenlik Konseyine teslim ettiği;
29 Ocak 2016’da Irak’ta İŞİD ile birlikte yürütülen yasadışı petrol ticareti,
10 Şubat’ta, Suriye’ye gönderilmek üzere yabancı teröristlerin sınırdan geçmelerinin  kolaylaştırılması ve Suriye’de harekât yürüten terörist gruplara silah tedâriki,
8 Mart’ta, IŞİD ile birlikte yapılan tarihi eser kaçakçılığı,
18 Mart’ta, Türkiye’den Suriye’deki IŞİD kontrolündeki topraklara yönelik silah ve cephane sevkiyatına ilişkin istihbarat raporlarına;
Yeni bir ek yaptı;
Türkiye’yi Uluslararası Hukuk’un “işgal”e yönelik hükümleriyle yargılanmasının yolunu açtı.

*
Bu çerçevede Rusya, Türkiye ve İran arasında yapılan Soçi Mutabakatı’nın çalışmadığı çok açıktır.
Çünkü Soçi Mutabakatı;
Suriye İç Savaş’ına siyasi çözüm noktasında Kürtlerin katılımının sağlanması,
Şam’ın meşru izni olmadan uluslararası güçlerin Suriye’de bulunmasının hiçbir nedeninin olmadığı,
Yabancı askerlerin varlığının yalnızca Suriye hükümeti onları davet ettiyse kabul edilebilir bir durum olduğu,
Suriye krizinin çözümüne yönelik hiçbir siyasi inisiyatifin  ülkenin egemenliğini, birliğini ve bütünlüğünü hiçbir halükarda bozmaması esaslarından oluşuyor.

*
Ama Erdoğan, İran ve Rusya’nın Suriye’nin topraklarının tamamında kontrol sağlamasını meşru hakkı olduğu ve Türkiye’nin pozisyonu ile ilgili olarak;
1- Türkiye’nin kuzey Suriye kaynaklı güvenlik kaygılarının ancak Kürtlerle sorununu diyalogla çözmüş bir Suriye’nin egemenliğini tüm topraklarında kurmasıyla giderilebileceğini,
2- Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermek ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak üzere  Adana  Mutabakatı’yla  hukukî bir  zemin oluşturmasını,
3- Bu mekanizma aracılığıyla Suriye ile siyasi ilişki kurmayı hedeflemesini,
4- Sonuçta Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyi ve Fırat’ın doğusu ile ilgili olarak ABD ile güvenli bölge pazarlığını sonlandırması öngörülerini kulak ardı etmiştir.

*
Eh! Rusya’da Erdoğan’ı Suriye “İşgalci’, Libya’ da “Savaççı” yapıvermiştir işte!
Şimdi Erdoğan’ın Suriye’de “Ateşkes” isteme hakkı hukuken yoktur, çünkü “İşgalci”dir..
Ama Erdoğan’ın savaşçı olduğu  Libya’da “Ateşkes” talep etmesi yerinde olur…

*
Ey Erdoğan! “Yıktın perdeyi eyledin viran,/ varayım sahibine haber vereyim heman..”

1. 2. 2020