Ahmet Kılıçaslan Aytar; ;İKİBİNYİRMİ

İKİBİNYİRMİ

 

Küreselleşme oyun kurallarını değiştirdi, uluslararası tröstler dünyayı paylaştı.
Artık devlet gücü  ulusötesi devlet-şirket ilişkilerinde realize oluyor.

*
Buna karşı dünyadaki milliyetçi ve korumacı tepkiler yükseliyor ve küresel rekabet negatif gelişiyor.
ABD’nin bütün dünyada konumu değişiyor.
ABD’nin asker artışları ve askeri harcamalarındaki büyümeye rağmen,
Birçok önemli ABD müttefiki ve ortağı bölgesel güvenlik durumlarının kötüleştiğini görüyor.

*
Bu durum küresel bazda ekonomik,siyasi ve askeri alanda;,  
Bölgesel güçlerin daha zorlu bir şekilde davranmasını teşvik ediyor.    
Yeni askeri ve ekonomik birliktelikler ortaya çıkıyor.
   
*
Mesela, Güney Kore çok önemli bir ABD müttefikidir.
ABD 1953’ten beri Kuzey Kore ile savaş halindedir ve Güney Kore; Kuzey Kore ile ağır silahlı bir sınırı paylaşıyor.
Bu noktada yaklaşık 28 bin ABD askerinin yılda 5 milyar doları bulan maliyet paylaşım anlaşması 31 Aralık’ta sona eriyor.
Şimdi ABD, üssünün çok gerekliliği hakkında tüm bölgeye alarm veriyor.  
Üstelik ABD müttefikleri Japonya ile Güney Kore bir ticaret savaşının ortasındadır…

*
Bu sıkıntılar Çin’e diplomatik bir yol açıyor.
Nitekim Güney Kore ve Çin daha fazla askeri yardım hattı kurmak,
Kuzeydoğu Asya’da istikrarı sağlamak için güvenlik bağlarını geliştirmek için yol alıyor…

*
ABD yönetimi, önemli Asya müttefikleriyle ilişkilerin kademeli olarak dağıtılmasından,
Trans-Pasifik bağlarında oluşan hasarın, gelecekte ciddi bir sorun olacağına dair endişe duyan,
Pentagon ve Dışişleri komitelerinden eleştiriler alıyor.

*
Ya da Ukrayna! Giderek daha savunulamaz  durumdadır.
Kiev’de Kırım’ın ilhak edilmesi ve Donbas’taki savaşın devam etmesi karşısında,
ABD’nin kararsızlığı ve pozisyonunda ciddi bir kırılmaya yol açtığına yönelik bir sıkıntı yaşanıyor.  
Nitekim Fransa ve Almanya, Ukrayna’ya Rusya sınırını kontrol etmeden Donbas’ta seçimler düzenlemesi  konusunda baskı yapıyor.

*
NATO’da bile Avrupa liderleri Amerikan liderliğini sorgulayan inisiyatifler alıyor.
Fransa Cumhurbaşkanı E.Macron NATO’nun rolünü sorguluyor.
Yükselen Çin’i önlemek için Rusya ile daha yakın çalışma öngörüsü dikkat çekiyor.

*
ABD’nin İsrail-Filistin Barış planı doğrultusunda ve İsrail’in çabasıyla Orta Doğu’da yeni bir anlatı ortaya çıkıyor.
Müslümanların zihnine yeni haritalar çiziliyor, eski nefretler küllenmeye yazıyor.
Araplar giderek İsrail’i yok etmek için Yahudi karşıtı çılgınlıktan vazgeçiyor,
Ya da teolojik faşizm markasıyla İran’ın, İsrail ve Arap dünyası için tehdit oluşturduğunu anlıyorlar.
Yeni nesil Araplar ekonomik refahın artmasını ve siyasi çatışmaların en aza indirgenmesini istiyor.

*
2019 Birleşik Arap Emirlikleri’nde Hoşgörü Yılı’ydı.
Şubat’ta  Papa Francis  Arap yarımadasını ziyaret etti, yeni bir gelecekte birlikte yaşamanın umudu oldu.
Dubai’de Yahudiler birkaç yıldır bir sinagogda ibadet ediyor.  
Bahreyn Kralı Hamad, İslam ve Yahudilik arasında daha açık ilişkilere yol açtı.
Artık şapka ve sakallı Yahudiler, keffiyeh ve cüppeli Müslümanlar birlikte barış şarkılarına katılıyor.
Suudi Arabistan’da katı Vahabizmi teşvik eden Mekke merkezli Arap ligi Yahudi örgütleriyle görüşmeler yapıyor.

*
Üstelik Arap Baharı olayları Müslüman Kardeşler’in ve diğer ilgili İslamcıların fanatizmini ortaya çıkarmıştır.  
Tutucu muhafazakarlık hem İslam’a hem de Müslümanlara bir tehdit olarak görülüyor.
İŞİD ve diğer İslamcı aşırılıkçılık’ elbette İslamcılığın mantıksal sonucudur.
Şimdi bu inanç test edilmiş, nasıl bir yıkıcı olduğu anlaşılmış olup reddedilmektedir.

*
Müslüman laik hükümetleri yok etmeye ve Şii devrimci ideolojisini ihraç etmeye kendini adamış olan Şii siyasi İslamcılığına,
Hizbullah, HAMAS ve Müslüman Kardeşlere karşı sağlam durma ihtiyacı;
İsrail’i, Suudi Arabistan, Mısır, Körfez ülkeleri, Irak, Suriye ve Lübnan’daki Sünni Arapları birleştiren bir neden haline gelmiştir.

*
Yine de İsrail ve Arap devletleri arasındaki ilişkilere öncelik vermenin değeri tartışılıyor.
Çünkü hâlâ Libya, Yemen, Irak ve Suriye iç karışıklık ve iç savaş tarafından tüketiliyor.
Bir zamanların güçlüsü Mısır, uluslararası yardıma güveniyor.
Yüceltilmiş bir mülteci kampından biraz daha fazlası olan Ürdün de öyle.
Açık ve gelecek vaat eden bir Arap devleti olan Lübnan bugün yoksul bir İran kolonisinden biraz daha fazlasıdır.
Körfez Devletleri, Yemen bataklığında ve insan hakları tartışmalarındadır.
Katar krizi ve Doha’nın İran provokasyonlarına askeri olarak yanıt verme konusundaki isteksizliği Körfez normalleşmesi ihtimalini baltalıyor.

*
Bir taraftan da İsrail, Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti, Mısır’ın Doğu Akdeniz Enerji Girişimi;
Çin’in “Yeni İpek Yolu” ile Avrasya karasında ekonomik olarak gelişmesine, bölgesel bir versiyon sunuyor.
“Enerji İpek Yolu” boru hattının İsrail’in Leviathan gaz sahalarını Mısır’ın Zohr gaz sahasına ve Kıbrıs’ın Afrodit sahasına ,
Yunanistan’a ve Balkanlar’dan, Romanya’ya ve İtalya’ya geçmesi öngörülüyor.
Doğu Akdeniz Enerji Girişimiyle  ekonomik, siyasi ve askeri işbirliğinin gelişiminde ciddi adımlar atılıyor.  
 
*
Irak ve Suriye’nin Kürt bölgelerinin kendi petrol kaynakları bulunuyor.
Türkiye ve İran’ın huzursuzluğundan ve uluslararası izolasyondan kurtulmaları durumunda;
Ekonomileri İsrail-Yunan-Kıbrıs girişimiyle bağlantı kurabilecek, kendi petrol boru hattının oluşturulmasıyla gelişebileceklerdir.

*
Bu noktada Batı yanlısı demokrasilerde; İsrail-Filistin arasında bir barış için İran ve Türkiye’nin neo-emperyal hırslarını önlemek,
Aşırılık yanlısı Arapların Türkiye ile müttefik olmalarını engellemek önemli sayılıyor.

*
Müslüman Kardeşler hamisi Türkiye, Katar ve desteklediği Trablus temelli milisler;
Akdeniz’de Libya-Türk sınırlarını çizerek Doğu Akdeniz Enerji Girişimi’nin deniz hakları üzerinde hak iddia ediyor.
Bu noktada ki kördüğüm; Türkiye’nin  bir AB üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımaması,
Kıbrıs Cumhuriyeti, ABD, AB ve diğer ülkelerin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımamasıdır!  

*
Doğu Akdeniz Enerji Girişimi üye ülkeleri,  Türkiye ile Fayez al-Sarraj’ın Libya hükümeti arasındaki anlaşmayı, geçersiz, yasadışı ve irrasyonel olarak değerlendiriyor.
Bu noktada  Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Arap Birliği devletlerinin çoğuyla,
General Khalifa Haftar’ın gelecekteki bir Libya hükümetini tanıyacak olan ortak bir cephenin oluşturulması,
Ardından Güneydoğu Akdeniz’de kıta sahanlığını Kıbrıs tarifinin başladığı noktadan tanımlayan bir bölge anlaşması yapılması,
Bir tahkim anlaşmasıyla keşif görüşmelerinin yeniden başlatılması,
Ve Lahey Uluslararası Adalet Divanı’na başvurulması planlanıyor…

*
ABD 2020 seçim yılına Trump’ın bir dönem daha kazanacağını gösteren anketlerle girerken,
Batı müttefikleri arasındaki ciddi bölünmelerin devam edeceği,
Bunun Atlantik ötesi bağlara daha fazla baskı yapacağı ve ABD’nin Avrasya kıtasında kararlı davranma yeteneğini etkileyeceği anlaşılıyor.

*
Güney Kore’den Kuzey’e, Orta Doğu’daki Kürtlere, Türkiye ve İran’a, Ukrayna’ya herkes,
Dünyadaki jeopolitik durumun ne kadar öngörülemez hale geldiğini hissediyor.
Bu durum ABD’nin Çin, Avrasya ve Asya-Pasifik bölgesinde hareketlerini kontrol altına alma konusunda zorluklarla karşılaşacağını gösteriyor.

*.
Rusya ise  Ukrayna ve ABD arasındaki uçurumu değerlendirirken;
Çin, Güney Kore/ Japonya, NATO ile ABD arasında daha fazla sorun getirmeye çalışabilir.
Nitekim iç bölünmeler ve yaklaşmakta olan seçimler de Washington’un yükselen sorunlara hızlı ve etkili bir şekilde yanıt vermesini engelleyecektir.
2020 muhtemelen, ABD’ye karşı düşmanca konumlanmış oyuncular arasında çıkarların artan bir şekilde birleştiği bir yıl olacaktır.
ABD’nin başkanılık seçiminden sonra bile duruşunu hızlı bir şekilde iyileştirmesi pek olası değildir…

29.12. 2019

 

* Efendim, yeni yılınız iyiliklerle olsun…