Ahmet Kılıçaslan Aytar; İKİ BAYRAM ARASINDA STRATEJİK BİR RESİM

İKİ BAYRAM ARASINDA STRATEJİK BİR RESİM

Bugün “Bağımsızlıkçı, antiemperyalist ve çağdaş” Cumhuriyet’imizin  kuruluşunun yolunu açan 30 Ağustos Zaferimizi ve ona gönül verenleri gururla selamlıyoruz.

Bu selamla birlikte son dakikaya ait bir stratejik resmi değerlendirmenize sunuyorum.

*

ABD Başkanı D.Trump, selefi B.Obama’nın dünyanın dört bir yanında İslamcı terör ideolojisi ve terörünü küçültme stratejisi yerine bunları hızla ortadan kaldırmaya yönelik yeni bir strateji yürütüyor.

Başkan yeni stratejisinin uygulamasına Mayıs’ta Suudi Arabistan, Riyad’da Kral Salman ile yaptığı görüşme ile başlamıştır.

*

Başkan bu süreci şöyle özetliyor:

“Ortadoğu’ya yaptığım son seferimde artık radikal ideolojiye yapılan mali yardımın olmaması gerektiğini bildirdim. Ondan sonra bölge rehberleri Katar’ı işaret ederek onu suçladılar. Arabistan’a yaptığım ziyaretim, Kral ve 50 Arap ülkesiyle görüşmem sonuç verdi. Radikalizmin mali kaynaklarını kesme noktasında sert önlemler alacaklarını söylediler. Tüm deliller Katar aleyhineydi. Belki de bu terörizmin son bulmasının başlangıcıdır.”

*

Trump’ın  stratejisi, Ortadoğu’da Sünni Arap güçleri cesaretlendirmiştir.

Sünni Müslümanların yaşadığı Pakistan, Katar, Suriye ve Türkiye dışındaki bütün ülkeler, Müslüman Kardeşler kökenli cihatçı grupları desteklemeye son vermiştir.

NATO ittifakı bugüne kadar birçok harekâtta desteklediği cihadçı gruplara karşı savaşmaya başlamış,

İŞİD terör örgütünün Raqqa ve Musul’dan atılmasıyla birlikte Suriye iç savaşı bir yıpratma savaşı haline gelmiştir.

Sünni Arap güçler saflarını hem İŞİD’e hem düşman oldukları İran’a kapatmış bulunuyorlar…

*

Ama Müslüman Kardeşler örgütünün hamisi, pan-islamist ve yeni Osmanlıcı AKP Genel Başkanı Erdoğan;

Hâlâ 28 Ocak 1920’de İstanbul’da son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin kabul ettiği Türk Kurtuluş Savaşı’nın siyasi manifestosu olan Misak’ı Milli ilkesi doğrultusunda hareket ediyor.

*

Ancak Türkiye Cumhuriyeti daha sonra yaptığı anlaşmalarla Misak-ı Millî’yi  sınırlamış;

“Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesine bağlı Türkiye Cumhuriyeti, yeni Misak-ı Millî’yi 1938 yılına kadar gerçekleşen anlaşmaların sınırı içinde ülke birliğinin temeli yapmıştır…

*

Bu yüzden Erdoğan, Türkiye Cumhuriyetinin yürürlükten çıkardığı Misak’ı Milli ilkeleri doğrultusunda “saldırgan” bir dış politika izliyor.

İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak-ı Millî topraklarını da kazanırız” politikasını takip ediyor.

*

İşte henüz, TSK’nın Fırat Kalkanı harekâtıyla girdiği Suriye topraklarındaki Cerablus, El Bab, Azez ve El Rai kentleri yönetimine birer vali atamıştır!

TSK’nin Suriye’ye girmesini  “egemenlik haklarının ihlali ” olarak değerlendiren Esad yönetimi, şimdi bu durumu da  BM gündemine taşımış bulunuyor.

Ayrıca Erdoğan, Suriye ve Irak’ta  Kuzey Irak Kürt Yönetimi peşmerge ordusu ile Iraklı ve Suriyeli Sünni Arap gruplarının katıldığı bir Sünni Arap Ordusu da kuruyor…

*

Erdoğan Türkiye’sinin uygulamaları dışında Irak, Suriye ve Libya’da durum düzelmeye yazarken, Afganistan’da ise kötüleşmeye devam ediyor.

Eski başkan B. Obama, 2008’de Afganistan’daki savaşı sona erdirme sözü vermiş fakat Afganistan’dan erken bir geri çekilme ve ardından doğacak boşluğun sonuçlarını karşılayamamıştı.

*

D.Trump ise 2016 kampanyası sırasında ABD’nin Afganistan savaşını, Libya’dan başlayarak, 2011’de Esat’ı devirmek ve ardından Irak’a saldırmak için Suriye’ye geçen IŞİD organizasyonunu nasıl finanse ettiğini, operasyonlara nasıl görevlendirildiklerine ilişkin herşeyi çözmüştü…

Sonra Obama ve H. Clinton’a  verip-veriştirmeye, ağır eleştirilerde bulunmaya başladı.

“IŞİD’i Obama kurdu. IŞİD’in kurucusu o. Yardımcılığını da ezik Hillary Clinton yaptı. IŞİD Obama’yı onurlandırıyor” diyor,

ABD’nin  yurtdışı savaşlar yüzünden güç ve prestij kaybettiğini, Amerikalıların çok yorulduğunu ileri sürüyor ve bu savaşları sona erdirmekten söz ediyordu…

*

Şimdilerde Ortadoğu’nun yok edilmesi sürecinin failleri olarak eski Başkan B.Obama ve Dişişleri Bakanı H.Clinton ile destekleyicileri,

Suçlanmaktan yırtmak için Başkan D.Trump’ın otoritesini ve saygınlığını yıkmak üzere geniş kapsamlı profesyonel bir ajitasyon ve propaganda kampanyası yürütüyor.

Bu noktada Başkan Donald Trump’ın  kendisinin ve öncülünün karşılaştığı temel ikilemle yüzleştiği anlaşılıyor.

*

Bir taraftan selefi B.Obama’nın, ABD askerlerinin Afganistan’dan çekilmesi konusunda  kararlı tavrıyla ülkedeki askeri varlığını azaltması ve birliklerini cephe hattından uzak tutmasını,

Amerika’nın Afganistan’da güç ve kaynaklarını boşa harcayan ve  denizaşırı taahhütlerin sona ereceği sinyalini veren bir çözüm halini düşünürken,

Öte yanda kampanyası süresince daha radikal ve eksiksiz bir çıkışı savunmasına rağmen, şimdi ABD’nin Afganistan’dan çıkmasını reddeden bir dönüşümü…

*

Nitekim 21 Ağustos’ta TV’ lerde canlı yayında yeni Afganistan ve Pakistan stratejisini açıklamış bulunuyor…

Başkan Trump, ABD’nin Afganistan ve Güney Asya için yeni bir politikasını sunmuş,

Milyarlarca dolar para yardımı alan Pakistan’ın bölgede İslamcı terörle mücadele etmek yerine, terör örgütlerine güvenli liman oluşturduğuna dikkat çekmiştir.

*

ABD’nin Afganistan’a Ekim 2001’de “Enduring Freedom- Kalıcı Özgürlük” harekâtıyla başlattığı savaşın onaltıncı yılı yaşanıyor…

Harekâtın resmi gerekçesi: Taliban’ın koruması altında Afganistan’da bir mağarada saklanan 11 Eylül’ün örgütleyicisi Usame bin Ladin’in yakalanmasıydı.

*

Ne ki, harekâtın tohumları 39.Başkan Jimmy Carter döneminde, Rusları Afganistan tuzağına çekmek üzere Afgan mücahitlerinden oluşan bir grubun oluşturmasıyla atılmıştı.

Ekim 2001’deki harekât planı ise daha 11 Eylül öncesinde Başkan Bush’un masasındaydı.

*

Çünkü harekâtın asıl nedeni, ABD’nin; hem Rusya’ya göre jeostratejik konumu  hem de Çin’e göre komşu Hazar Denizindeki hidrokarbon rezervleri nedeniyle önemli bir alan olan Orta Asya’da,

Çin ile Rusya arasındaki yakınlaşmayı Asya’daki  emperyalist çıkarlarına bir meydan okuma olarak değerlendirmesiydi…

*

ABD, Afganistan’daki Sovyet güçleriyle savaşmak amacıyla “Pakistan” gizli servisleri üzerinden binlerce mücahitten oluşan bir savaşçı grubuna finansman sağladı, eğitim verdi…

1980’de Usame Bin Ladin, Suudi finansmanı ve  binlerce savaşçıyla Afganistan’da operasyonlara katıldı.

1989’da başlayan savaş ise Sovyet birliklerinin çekilmesi ve mücahit güçlerin Kabil’i 1992’de işgal etmesiyle sona erdi.

1994’te Washington zımnen onay vererek Afganistan’daki yönetimi ele geçirmek amacıyla “Pakistan”da eğitim verdiği Taliban organizasyonları Afganistan’a taşıdı.

Bir süre sonra CIA bunları; askeri güç yığınağı yapmak ve savaş alanında sosyal bir tabana dayanarak verimli bir sonuç almak üzere İslam Emirliği olarak organize etti…

*

Bugün Rusya “Afganistan uluslararası terörün küresel kuluçkasıdır” diyor

Ve şimdi Başkan Trump, ABD’nin Afganistan’da olmasının nedeni olarak İslamcı ideolojiyi ve terörünü devirme amacını gösteriyor…

*

Çünkü Afganistan’daki İslamcı Cihad örgütleri bütün dünyada sorunlara neden oluyor.

Bir zaman önce ABD ordusu tarafından çökertilen Taliban, yeniden faaliyete geçmiştir ve Afgan topraklarının büyük bir bölümünü kontrol ediyor.

Kabil’deki ulusal hükümet meşruiyetten yoksundur, gücü ve yetkisi yolsuzluk ve yerel savaş ağaları tarafından boşaltılıyor.

Afgan Ordusu şekilleniyor ancak eğitim ve kaynaklara yardıma ihtiyacı vardır.

*

Daha sorunlu olan şey ise Afganistan’ı kendi ulusal güvenliğine tehdit olarak gören Pakistan’ın  Kabil’deki siyasi sonuçlara  karışıyor olmasıdır.

Nitekim Başkan Trump, bunlarla mücadele etmek üzere Afganistan’a daha fazla ABD askeri gönderme kararını açıklıyor…

*

Bu noktada Pakistan; Hindu dinine bağlı Hindistan’ın tehditini gündeme alan İngiltere’nin, Pakistan’a bir kimlik verebilmek için buraya gönderdiği ajanı  Said Ramazan’ın çalışmalarının bir ürünüdür.

Said Ramazan, Müslüman Kardeşler’in doktrinini yayıcısıydı ve Ebul Ala el Mevdudi ile birlikte Cemaat-i İslami milis güçlerini oluşturdu.

ABD, Afganistan’daki komünist  hükümeti devirmeye karar verdiğinde, Müslüman Kardeşler’den yardım aldı ve Usame Bin Ladin ve mücahidleri işte o tarihlerde Afganistan’a geldiler.

Pakistan’da Zülfikar Ali Butto’nun devrilmesinden beri Müslüman Kardeşler örgütünün Pakistan kolu Cemaat-i İslam iktidardır.

*

Bugün Pakistan, sadece Afganistan’daki faaliyetleriyle değil bütün dünyada cihatçılar için cephe gerisi bir üs görevi yapıyor.

Şimdi Pakistan düne kadar kendini destekleyen Suudi Arabistan’ın, Mayıs’ta Başkan Trump’ın Riyad görüşmesi ardından siyasi dönüşünü sorguluyor.

*

Ama eş zamanda İslamcı Başbakan Navaz Şerif,  “Panama Belgeleri”yle vergi kaçırma ile suçlanmış ve görevden alınmıştır.

Yerine Afgan komünistlere karşı yürütülen gizli savaş döneminde Pakistan gizli servisini yöneten kayınpeder Şahid Hakan Abbasi Washington ile işbirliği yapması tavsiyesi ile göreve getirilmiştir.

*

Pakistan hükümeti, terörizmin ortadan kaldırılması ve Asya’da barış ve istikrarı teşvik etme ortak amacı doğrultusunda uluslararası toplumla birlikte çalışmaya olan kararlılığını ifade etmiştir.

Abbasi’nin 2018’deki genel seçimlere kadar Suudi Arabistan ve ABD desteğiyle İslamcı cihatçılar karşısında görev sürdürmesi bekleniyor.

*

Pakistan açısından gelişmeleri yönetmeyi sürdürmek zordur:

1893’te  Peştun kabileleri  Afganistan ve Pakistan arasında bölünerek bugünkü sınırı çizilmiştir.

Afgan komünistlerine karşı yürütülen gizli savaş süresince, İngiltere Talibanların da içerisinden doğduğu bu etnik grubu desteklemiş,

Hintliler bu harekat sahnesinde bir rol oynama girişiminde bulunduklarında başta Tacikler olmak üzere Peştun olmayanlara dayanmışlardır.

*

Şimdi  Pakistan’ın ABD’den uzaklaşması durumunda, Hindistan’ın en büyük silah tedarikçisi haline gelen İsrail’e yönelmek için Rusya’dan uzaklaşacağını düşünen Donald Trump:

Pakistan üzerinde baskı yapması için Hindistan’a da çağrıda bulunmuştur…

*

Türkiye, Pakistan ve Afganistan’dan dünyayı tehdit eden İslamcı ideoloji ve terör “Amerika’nın boğazında sıkışmış bir kemik” haline gelmiştir…

Mevcut durum ya dünyanın dört bir yanındaki Amerikan karşıtlığını ateşlemeye devam edecek,

Ya da  dünya çapında çatışma yerine barış ve istikrar sağlamak üzere yeni ortaklıklara yol verecektir…

 

31 .8. 2017

Efendim, Kurban Bayramınızın da mübarek olmasını dilerim.

AHMET KILIÇASLAN AYTAR