Ahmet Kılıçaslan Aytar; Her taşın altındaki uğursuz

HER TAŞIN ALTINDAKİ UĞURSUZ

Batı ile Rusya arasında “Kafkasya sorunu”, Hazar’daki enerji kaynaklarının hangi hatlar üzerinden dünya pazarlarına açılacağına dair anlaşmazlıktan çıkıyor.

Hazar kaynakları büyük oranda  Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı üzerinden Batı’ya akıyor.

Kaynakların 2018’de tamamlanması öngörülen Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı ile Avrupa’ya taşınması halinde Azerbaycan, Avrupa’nın ihtiyacını önemli ölçüde karşılayan Rusya’ya rakip olacaktır…

*

Ama Batı’nın enerji kaynaklarını kontrol etmek üzere geliştirdiği jeopolitikler, bu kaynaklara sahip ülkelerin eski Sovyetler Birliği üyesi olmaları yüzünden Rusya’nın Transkafkasya ve Orta Asya’dan sonra Orta Doğu’da da nufuz genişletme çabasına yol açtığı bir dönemden geçiliyor.

Nitekim Rusya, Avrasyacı dış politika doktriniyle eski Sovyet topraklarındaki Rus kökenlilerin yaşadıkları devletler ile etno-kültürel, tarihsel ya da siyasal anlamdaki sorunlarını kullanmakta,aleyhine hareket eden ve Batı ile yakınlaşan devletleri kendi lehine hareket eder hale getirmeye çalışmaktadır.

İşte Ukrayna’ya müdahale etmiştir ve Kırım’ı, Abhazya, Güney Osetya’yı ilhak!

*

Şimdi Batı,Suriye’ye de gelen Rusya’nın amacına ulaşmasını engellemek üzere ardarda yeni  stratejiler geliştiriyor.

Kafkasya, Orta Doğu ve Orta Asya’daki siyasi ve ekonomik entegrasyon süreçlerinin engellenmesi,

Rusya’nın bölgedeki kilit aktörlerle çevrelenmesi,

Bölge halklarının çöken ekonomiler, düşük sosyal standartlar ve terörle karşı karşıya kalmasıyla istikrarsızlığın Rusya’ya yansıması gibi öngörülerin realize edilmesine çaba gösteriliyor.

*

19 Aralık’ta İsviçre-Bern’de, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İ.Aliyev ile Ermenistan Cumhurbaşkanı S.Sarkisyan Dağlık Karabağ  sorununun çözümünü ve cephe hattında artan ateşkes ihlallerini görüşmektedir.

Görüşmeye Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) bünyesinde Karabağ sorununun çözülmesi için kurulan Minsk Grubu’nun eşbaşkanları da katılıyor.

*

Ev sahibi İsviçre Dışişleri Bakanlığı sorunun ancak kapsamlı bir müzakere süreciyle çözülebileceğini ifade etmektedir.

AGİT temsilcileri ise “Bu toplantı tarafların diyalog içinde kalması açısından önemliydi” derken, görüşmenin ana gündeminin artan gerilim olduğu doğrulanıyor…

Taraflar, 1994-Bişkek’te sağlanan ateşkesin ardından başlayan  diplomatik çabalara öncülük eden AGİT- Minsk grubunun arabulucuğuna bağlı olduklarını teyit ediyor.

*

Ama Dağlık Karabağ’ın cephe hattında ateşkes ihlalleri de durmak bilmiyor.

Ermenistan Savunma Bakanlığı “Ateşkes bitti, savaş halindeyiz” derken,

Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı “Ateşkes, Ermeni güçlerinin Azerbaycan’daki yasadışı varlığı nedeniyle bozulmuştur” diyor.

BM ise Karabağ sorunu nedeniyle artan çatışma ortamına yönelik tarafları şiddeti yükseltecek eylemlerden kaçınmaya çağırıyor…

Rusya, Ankara’nın kısa süre önce Karabağ konusunda Azerbaycan’a yapılan destek açıklamasını da dikkate alarak, Ermenistan’daki askeri üssünü güçlendiriyor.

Rus egemenliğinin sürdüğü Kafkasya mütemadiyen sorun yükleniyor…

*

Öte yanda PKK terör örgütü  doğu vilayetlerinde etnik huzursuzluk çıkarmak, Kürt gençliğini silahlandırmak benzeri etkinliklerini artırmaktadır.

Saldırıları geliştirerek Türkiye’nin Ermenistan ile sınır topraklarını kontrol altına almak ve bölgede yaşayan Azerbaycan kökenlileri göçe zorlamayı öngörüyor.

Terör örgütünün bu bölgeyi tamamen kontrol altına alması halinde, Ermenistan’ın bu bölgeyi kendine merkez seçeceği ve faaliyetlerini genişleteceğini düşünüyorlar…

*

Abhazya ve Güney Osetya ile  Gürcistan yönetimi arasındaki anlaşmazlıklar ve Dağlık Karabağ’daki gerilimin sıcak bir çatışmaya dönüşmesi durumunda  enerji kaynaklarının sevkiyat hatlarında  güvenlik sorunları büyüyecektir.

Batı,bütün bu işleri  Kafkaslar’da meydana gelecek bir istikrarsızlığın kendi enerji güvenliği planlarına önemli darbe vuracağı öngörüsünde olan Rusya’nın tetiklediğini ileri sürüyor…

*

Halbuki, Rusya Devlet Başkanı V.Putin, bağımsız Avrasya ülkelerinin özgür iradesiyle çok kutuplu dünyanın bir kutbunu oluşturacak özgün Avrasyacı felsefeye sahip bir birlik düşüncesinin temsilcisidir.

Bu yüzden “SSCB’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi ardından Batı’da bize karşı oluşan hırsın ve tek kutuplu dünyanın sağırlık döneminin sözde değil uygulamada sona ermesi gereklidir” diyor.

*

Eşitlik mücadesi adına BM merkezinde  adalet ve ulusal çıkarlara saygı ilkelerine dayalı yeni bir küresel statü, bunu belirleyen yeni bir uluslararası hukuk talep ediyor.

Bu yüzden Ortadoğu’da aşırılık ideolojisi, mezhepsel-etnik ayrılıkların yükseldiği  şu sırada “Laik,Birleşik, Bağımsız” olmak kaydıyla Suriye’ye ve Irak’a aktif olarak müdahalede bulunuyor.

*

Aslında Batı, fütursuzca BM İnsan Hakları Bildirgesi ve BM’in aşırıcılık, ayrımcılık ve terörizmle mücadele ilkeleri ve konvansiyonlarını gözardı ederek çıkarları peşinde koşuyor.

Rusya ise Suriye’nin Nasturiler,Kürtler,Sünni Araplar ve Dürziler arasında 4 parçaya,

Irak’ın Sünni Araplar, Şiiler ve Kürtler arasında 3 parçaya bölünmesine engel olmaya çalışıyor.

*

Mesela, bir süreden beri  Musul’dan gelen İŞİD çetelerine ait ham petrol yüklü tankerlerin Duhok’a gittiği,

Başure’dan benzin, mazot ve gıda ürünleri gibi malzemelerin de İŞİD çetelerinin bulunduğu alanlara doğru gittiği belgelenmiştir.

Rusya, İŞİD ile yapılan kirli ticaretin başında Kuzey Irak Kürt Bölgesinde “bağımsızlık” vaadleriyle birlik oluşturmak isteyen Mesud Barzani ve ailesinin olduğunu tüm dünyaya afişe ediyor.

“Kürtlerin Bağımsızlığını” teşvik eden “Böl-parçala-yut” siyasetini üreten çevrelere diplomatik ve hukuki bir darbe vuruyor.

*

Neden,Yahudilerin  daha 1806’larda Ermenileri o bölgeye yerleştiren ve Erivan’ı kuranlar olduklarına, bugün Ermenistan’daki  siyasi partiler,cemiyetler ve diaspora üzerindeki etkisine bakılmıyor?

Neden Azerbaycan’ da da o günlerden bugüne gelen Yahudi etkisine ya da Azeri hükümetin  bugün  paralel yapıyla mücadele ederken, Fethullah Gülen’in olduğu her yerde CIA ve MOSSAD’ın cirit attığına dikkat edilmiyor?

*

Ya PKK? Yahudilerin Doğu’dak umudu olan PKK terör örgütü Moskova’ da ne aramış, ne bulmuştur?

PKK’nın talep ettiği sözde “demokratik özerklik” ya da “özyönetim” açıkça Türkiye’nin bölünmesini istemektir.

Herşeyden önce Anayasa’nın değiştirilemez ilkelerine aykırı bu taleplerin hukuken ve fiilen gerçekleşme şansı bulunmuyor.

O halde Moskova’da PKK’nın sırtının sadece Türkiye’deki iktidarın aşırıcılık, ayrımcılık ve terörizmle mücadele ilkelerinde Rusya ile ters düşmesinin sonucu olarak şöyle bir okşandığı anlaşılıyor.

Ama nereye kadar?

 

Ahmet Kılıçaslan Aytar

30.12.2015

* Yeni Yılınız Uğurlu Olsun