Ahmet Kılıçaslan Aytar; HALEP’TEN SONRA

HALEP’ TEN SONRA

ABD; BM Güvenlik Konseyi’nde, birleşmiş milletlerin Rusya ve Çin’in fiili olarak içinde yer aldığı Şanghay İşbirliği Örgütü ile çalışmasını reddetti.

Temsilciler Meclisi’nde de “İran Yaptırımlar Yasası”nın 10 yıl daha uzatılması kararını aldı.

Bu suretle ABD, dünyayı iki farklı alana böldü, ekonomik küreselleşmeye ara verdi.

Aralarında çok az geçişin öngörüldüğü, bir tarafta yönettiği tek kutuplu bir dünya, diğer tarafta Rusya ve Çin ile kendi aralarında işbirliği yapan devletlerin dünyası…

*

Bu sırada Suriye Ordusu Doğu Halep’te zafer kazandı.

ABD’nin bölgesel müttefikleriyle organize ettiği rejim değişikliği savaşında bir dönüm noktası oluştu.

Suriye’yi yağmalamak için her yerden cihatçıları getiren, silahlandıran, finanse eden, lojistik sağlayan ABD ve Batılı müttefikleri bozguna uğramış bir görüntü verdiler.

Ama Suriye’ye karşı yürütülen savaşta oluşan propaganda çığı şöyle bir aralandığında durumun hiç de öyle olmadığı anlaşıldı…

*

“Politik İslami Sistem” olarak takdim edilen ve “kâfirleri öldürüp dünyaya İslamı empoze etmeyi hedeflediğini” iddia eden,

Mesela, dünyadaki en son Yahudiyi öldürüp bir İslam devleti kurmaya çalışan İslam Tugayları’nın bir bölüğü olan HAMAS, Müslüman Kardeşler, Hizbullah ve daha bir çok İslamcı terör örgütüyle kuşatılmış İsrail toplumunun güvenliği sağlandı.

Bugün her ideoloji, her siyasi duruş  halkın güvenliği önceliğinde terörle mücadelede İslamcılığı hedefliyor.

İslamcılık, İslam’ın bir barış dini olduğu gerçeğini flulaştırmıştır,Batı toplumlarında İslam gözden düşmüştür.

Ama İsrail’in güvencesi ve Orta Doğu Barış Misyonu’nu gerçekleştirmek üzere yeni bir süreç kurgulanmış; Sünni Suudi Arabistan- Şii İran ekseninde ve Suudi liderliğinde NATO’nun bölgedeki oluşumu anlamında “Ordulaşma” sağlanmıştır…

*

Ortadoğu ülkelerini küresel ekonomik ve demokratik kriterlerle olgunlaştırmak ve ekonomilerinin bağlı olduğu petrol ve gaz akışının Hürmüz Boğazı ve Doğu Akdeniz su yollarından serbest olarak yapılmasında;

Mesela, Irak Kürdistan Bölgesi’nin 78 bin 836 kilometrekare olan yüzölçümünün, 41 bin 597 kilometrekaresi ya da Kürdistan Bölgesi topraklarının yüzde 53’ü yabancı petrol şirketlerince satın alınmıştır.

Kürdistan Bölgesi hükümetinin kendi topraklarından çıkarılan petroldeki hissesi yüzde 20, petrol şirketlerinin payı ise yüzde 80 olmuş; Kürdistan petrollerinin hukuku uluslararası platforma taşınmıştır…

ABD’nin Orta Doğu’da feodal grupların etkin gücünü giderek kent devletlerine çevirmeye çalıştığı anlaşılıyor.

Mülkiyet konusu kişisel haklardan siyasi haklara dönüşürken, küresel ekonominin güvenlik sağlayacağı kimi petrol üreten, kimi su kaynaklarının sahibi, kimi ekilebilir tarlaları olan kent devletleri öngörülüyor.

*

İsrail, Tevrat Yesu Bab’ta ki “Ayağının tabanının basacağı her yeri size verdim.Sınırınız çölden ve Lübnan’dan büyük ırmağa Fırat ırmağına kadar Hitti’lerin bütün diyarı ve gün batısına doğru büyük denize kadar olacaktir “ayetinin gereği yerine getirilmiştir.

İsrail ilgili toprakları ele geçirerek bölgedeki yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip olmuştur.

Nitekim Türkiye; IMF, Dünya Bankası ve AB müktesabatına uyum sağlamak üzere  yabancılara toprak edinme hakkı tanımıştır.

Bunu 4 Ocak 2002’de Kamu İhale Kanunu: 9 Ocak 2002’de Endüstri Bölgeleri Kanunu: 27 Şubat 2003’te Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun: 5 Haziran 2003’te Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu izlemiş,

Derken, Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) bir milli bir proje olmaktan çıkmış,bugün “İsrail’in Arz-ı Mev’udu” olarak görülmektedir.

Urfa’da, GAP ve Ceylanpınar’da ve Kuzeydoğu Anadolu’da büyük araziler kiralamış ya da satın almıştır.

Gürcistan Ahıska sınırında Posof Türközü sınır kapısı, Çıldır Aktaş sınır kapısı, Nahçıvan ve İran sınırında Iğdır Dilucu sınır kapısı ve Ermenistan sınırında Kars Akyaka sınır kapısı civarı bölge topraklarının yüzde 20’si yabancılara satılmıştır.

Türkiye’de maden şirketleri yoluyla elden çıkanlar dahil yabancı mülkiyetine geçen toprakların 100 bin kilometrekareyi bulduğu ileri sürülüyor.

Bu Türk vatan topraklarının yüzde 13’ünün yabancı mülkiyetine geçmiş olduğu anlamına geliyor…

*

İsrail güvenliği için Rusya ile yeni bir stratejik ittifakı da dizayn etmiştir.

Böylece Rusya’nın Suriye içerisindeki etkisini ve İran’la ittifak içeriğini kullanmanın yolu oluşturulmuş;

Rusya ile bir çelişki yaşamadan gereğinde Suriye topraklarında hava operasyonları yapmanın,

Hizbullah’ın İsrail aleyhinde tutumunu sınırlandırmanın,

Golan tepelerinin Suriye ile İsrail arasında sorun olma niteliğinden çıkmasının fırsatı yaratılmıştır…

Öte yandan enerji kaynaklarını çeşitlendirmek isteyen Avrupa’dan talep olmasına rağmen kapasitesi sorunlu olan İsrail gazını;

Türkiye’nin de ilgilendiği Kuzey Suriye’de Kürtlerin elinde olan kaynaklarla,

Ya da Kuzey Irak’ta Rus Gazprom Neft petrol şirketinin doğalgaz tesisinden çıkaracak doğalgazı İsrail içpazarının ihtiyacını karşılayacağı kararlaştırılmış ve Güney Akdeniz’de İsrail’in deniz sahasından çıkaracağı gazla tamamlamanın yolu da açılmıştır…

*

Hürmüz Boğazı’nda İran’ı caydırmak ve körfez ülkelerini korumak için ABD’nin donanmalarına yüklediği ve operasyonel hale getirdiği Füze Savunma sistemiyle birlikte konuşlandırdığı Patriot bataryaları Körfez ülkelerinden sağlanan veri bağlantılarıyla birleştirilmiş,

Füze kalkanı sistemlerinde tek tetik oluşturulmuş ve sistem Rusya’ya yönlendirilerek güvenilir ve işlevsel hale getirilmiştir.

*

Şimdi geriye, ABD ve AB’nin Rusya’dan geçen hatlara bağımlılıklarının kaldırılması için Hazar ülkelerinin bağımsızlığı, alternatif ihraç yollarının bulunması, mevcut rejimiyle İran’ın Hazar enerjisinde rol almamasını öngören “Hazar Havzasının Enerji Kalkınması Projesi”nin realize edilmesi kalmıştır…

Çünkü Büyük Enerji Güvenliği için ABD’nin stratejisi “Avrupa pazarlarına ulaşan enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, Avrupa ülkelerinin de enerji alımının büyük bir kısmında Rusya’ya bağlı olmamasını sağlamak”,

Avrupa Birliğinin stratejisi  “hem Rusya’dan ihraç edilen yakıtın yüzde 50’sini almanın, hem de teknolojideki ilerlemesiyle 2035 yılında enerji açısından kendine yetecek ve dünyaya enerji ihraç eden bir ülke olacak ABD’nin arkasını kollamaya dayanıyor.

Rusya’nın stratejisi ise milliyetçi-devrimci motivasyonu ve en büyük tehlikenin ekonomik zayıflıktan kaynaklandığı tesbitiyle enerjiyi ekonominin temel politikası ve dış politikanın belirleyeni haline getirmişlik belirliyor…

Bu stratejiler doğrultusunda Rusya’nın ve ” tek kuşak tek yol” stratejisiyle Çin’in bölge dinamiklerini yeniden şekillendirdiği bölgede, Hazar Havzası’nın stratejik profili ön plandadır.

ABD, AB ve Rusya’nın Hazar Havzası ile ilgili stratejileri, “Enerji Güvenliği” başlığında  bölgenin “demokrasi, barış ve siyasi istikrarını” ilgilendiriyor…

*

Rusya’nın milliyetçi-devrimci motivasyonuyla koyduğu tepkiye karşılık ABD ve AB; NATO’nun vargücüyle mücadele etmesi gerektiği yönünde hemfikirdir.

Nitekim NATO Rusya’nın olası saldırganlığına karşı koymak için askeri varlığını Doğu Avrupalı üye ülkelere konuşlandırıyor.

NATO’nun doğuya doğru genişlemesiyle  Baltık Denizi ile Karadeniz arasındaki bölgede ve Hazar Havzasında çatışma alanı oluşmuştur.

Finlandiya’dan Gürcistan’a, Azerbaycan’dan Ermenistan’a ve Türkiye’ye …

*

Estonyalılar, Letonyalılar, Litvanyalılar ve Batılı dostları Sovyet iktidarını hep bir işgal olarak görmüştür ki; bu üç Baltık cumhuriyeti işgal tezine dayanarak bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi.

Moldovalılar da Sovyetler Birliği’ne işgal yoluyla girmek zorunda kaldıklarını söylüyor.

Sovyet sisteminin Rus olmayan ulusları bölerek yönetmek için uyguladığı yöntemlerden biri de iki ev sahibi halktan oluşan cumhuriyetler kurmaktı.

Böylece iki taraf da sorunlardan dolayı Moskova’yı sorumlu tutamıyor, birbirine düşman oluyordu…

Sovyetler çökerken böyle üç cumhuriyet vardı: Çeçen-İnguş, Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkes.

Çeçen-İnguş Cumhuriyeti o süreçte bölündü, diğer ikisi Moskova’nın bölge politikasının parçası oldukları için hala ayaktadır.

Kuzey Kafkasya’nın birçok kısmında halk Rusya Federasyonu yasalarına değil, şeriat kurallarına göre yaşıyor.

Kadirov yönetiminde Çeçenya’nın Rusya’nın anayasal sistemiyle hiçbir bağı yoktur.

Dağıstan’a neredeyse tamamen şeriat mahkemeleri hakimdir.

Her geçen gün Moskova merkezli bir imparatorluğun ihyası güçleşiyor,ABD ve Batılı hükümetler de buna kayıtsız kalmıyor…

*

Neden Türkiye Ortadoğu’da kalıcı değil sadece terör örgütleri önüne çıkarılan süpürgeci fedai rolündedir?

Neden Türkiye’de demokratik kriterlerin yerine getirilmediğini söyleyen ABD ve AB’ye karşı sonu gelmez tehditlerde bulunuluyor?

Neden yabancı finans kuruluşlarından ardı ardına gelen ekonomik raporları hep Türkiye’nin aleyhinedir ve neden Şanghay  gündeme getiriliyor?

Yoksa Türkiye, Batı ile bozulan ilişkilerine karşı başta Rusya, Çin olmak üzere Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri için bir denge unsuru olarak kullanılmaya mı çalışılıyor?

Ya da Türkiye, ekonomik küreselleşmeye verilen arada ABD ve Batılı ekonomilerden soyutlanmakta mıdır?

Yoksa Türkiye Batı’dan soyutlanırken, “Hazar Havzasının Enerji Kalkınması Projesi”ne mi dahil oluyor, İpek Yolu stratejilerinde kaynaşmaya mı ihtiyaç duyuyor?

*

Türkiye doğulu bir ülke olmuştur.

27.12.2016

AHMET KILIÇASLAN AYTAR