Ahmet Kılıçaslan Aytar; ERDOĞAN’IN DIŞ POLİTİKASI DA ÇÖKTÜ

ERDOĞAN’IN DIŞ POLİTİKASI DA ÇÖKTÜ

 

7 Eylül’de 2 Suriye ve 3 Rus uçağı ile Suriye topçusu İdlib’in güneyindeki  mevzilerinde  İslamcı terör örgütlerini vurdu.

O sırada teröristerin tabutuna son çiviyi takmakta kararlı görünen Rusya Devlet Başkanı V.Putin ve İran Cumhurbaşkanı H.Rouhani,

Bir saldırı halinde ne yapacağı öngörülemeyen Erdoğan ile birlikte,

Suriye ihtilafını sona erdirmek  ya da İdlib’in Suriye rejimi kontrolüne geçmesi ardından “Suriye Savaşı’nın galibi olarak Beşar Esad’ı” ilan etmek için;

Düzenlenen Tahran Zirvesi başlamak üzereydi…

 

*

Rusya ve  İran, Şam’ın başlıca müttefikleri olarak hükümetin lehine yedi yıllık savaşın dengesini sağladılar.

Türkiye hükümeti ise hâlâ Şam rejimini devirmek isteyen isyancıları destekliyor.

Türkiye ancak 2016 sonundan bu yana, Suriye’deki denklemden dışlanan Suudi Arabistan ve Katar’ın kaderinden kaçınmak,

Esasen Osmanlı’nın eski toprakları olan bu coğrafyada ağırlıklı olarak İslam din ve gelenekleri ile uyumlu bir ekonomik ve siyasi düzeni oluşturarak bölgede ekonomik kaynaklar üzerinde egemen olacağı bir stratejiyi yürütmek için Rusya ve İran ile yakın bir şekilde çalışıyor.

 

*

Türkiye İdlib de-eskalasyon bölgesindeki görevini, görünürde Suriye toprak bütünlüğü ve bölgedeki nufusunun artacak olmasıyla sağlanabileceği öngörüsünde bir strateji ile yürüttü.

Yani Türkiye bu görevi aldığı andan itibaren bölgeye çok sayıda Sünni Arap taşıyacağını ve yeni bir demografik yapı oluşturacağı bildirdi!

Ama esas stratejisi, bu bölgede Türkiye’ye  ile uyumlu bir ekonomik ve siyasi düzeni oluşturmaya dayanıyordu.

Şimdi Türkiye bölgeye bizzat taşıdığı Sunni Arap nüfusun yol açacağı büyük mülteci akınından korkuyor! 

 

*

Üstelik Türkiye, İdlib’deki isyancı ve İslami Cihad  milislerinin çoğunu,

Esad rejimi ile müzakere etmek ve her iki tarafın da kabul ettiği bir barış anlaşmasını destekleyerek silahların bırakılmasını sağlamak üzere eğitmiş ve donatmıştır!

Öyle ki, Türkiye; İdlib’i işgal altında tutan El Kaideci Hayet Tahrir el-Şam (HTS) örgütünü daha 3 gün önce terör listesine aldı! 

Ama şimdi İdlib’teki isyancılarda ve teröristlerde patronları tarafından terk edilmeyeceklerine ilişkin pekişmiş  bir inanç vardır! 

Bu noktada İdlib’deki terörist varlığının, sivil halka olabildiğince az zarar gelecek şekilde yok edilmesine yönelik çabalar konusunda;

Rus ve Türk yetkililer ile Suriye’de yerlerinden edilmiş olan mültecilerin geri dönüşü ya da teröristlerin Türkiye sınırlarından girmelerinin önüne geçilmesi de dahil olmak üzere bir çok detay görüşülüyor. 

 

*

Ahh İdlib! Zavallı kentin gerçeği Türkiye’nin kuzeybatı Suriye’nin kontrolünü ele geçirme konusundaki işbu riskli yatırımlarından kaynaklanıyor… 

Erdoğan’ın bugün tamamıyla çökmüş dış politikası, Türkiye’nin durumunu özetliyor…

 

*

Bu yüzden Suriye, Rusya ve İran’ın İdlib’e  saldırılarının başlaması,Türkiye’nin ne yapacağı konusunu gündeme taşımıştır..

Çünkü Ankara’nın İdlib’in devrilmesine izin vermesi tehlikeli bir örnek teşkil edecek;

Bu defa Suriye rejimi kuzey Suriye’deki diğer bölgeleri yeniden ele geçirmek için bir saldırı kampanyası açacaktır…

Halbuki Türkiye Suriye’de halihazırda kontrolü altında bulunan bölgeleri “kırmızı çizgisi” olarak ilan etmiştir!

Ama bu bölgeleri ne kadar kırmızı gördüğü konusu tartışmalıdır…

 

*

Üstelik Türkiye bu senaryoyu desteklemek için Kürt YPG’ yi denklemin merkezine yerleştirmiştir.

Ama Suriye rejimi şu sıralarda YPG’nin liderliğindeki Suriye Demokratik Konseyi ile başlattığı resmi diyalogda;

Kürtlerin taleplerinin karşılanmasını, aynı zamanda bölünmeyi engelleyecek önlemleri garanti etmek üzere  yönetimsel ve kültürel otonomiyi tartışıyor…

“Üniter desantralize ” sistemi müzakere ediliyor.

Bu yüzden YPG’nin de İdlib’deki bir rejim kampanyasına yardım etmeye istekli olma olasılığı;

Türkiye’nin, affedersiniz  Erdoğan’ın çıkarlarını daha da yükseltmesine neden oluyor…

 

*

Bu nedenlerle Türkiye, rejimin saldırılarına başlamasını engellemek için olağanüstü riskler almaya istekli olabilir!

Hatta Türkiye’nin İdlib’e yapılacak hava saldırılarına karşı taşınabilir hava savunma sistemleri kullanabileceği  dahi öngörülüyor.

Rusya’nın  bu hususu iyi bildiği ve hava varlıklarına yönelik herhangi bir tehdite karşı büyük ölçüde duyarlı olmanın hazırlığını yaptığı da bildiriliyor.

 

*

Türkiye,  kuzeybatıdaki silahlı grup birleşmeleri için yeni yoğunlaştırılmış müzakereler düzenliyor. 

“Esed’e Hayır, Erdoğan’a evet” kampanyaları doludizgin düzenleniyor.

Bölgeye yoğun olarak  askeri takviyeler yapılıyor.

İdlib’deki gözlem mevkilerine yapılan yapısal ve savunmacı gelişmeler de Türkiye’nin ısrarını  gösteriyor.

Bu durumda Türkiye, İdlib’ te kırmızı çizgisi tehdit altına girerse,

Bölgedeki isyancı silahlı grup vekillerine tam destek vermeye devam edecek ve Astana sürecinden tamamen çekileceği yönünde bir görüntü vermekteydi ki;

 

*

Türkiye’nin bu çerçevede katıldığı Tahran Zirvesi’nde yayınlanan ortak bildiride;

Astana formatının devam ettiği: Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğünün teyid edilmesi: Üçlü eşgüdümün devamı: BM’in terörist olarak tanımladığı IŞİD, Nusra Cephesi ile El Kaide veya DEAŞ’la bağlantılı tüm diğer bireyler, gruplar, teşebbüsler ve oluşumların tamamen ortadan kaldırılmasında işbirliği : Suriye ihtilafının yalnızca müzakere edilen bir siyasi süreçle çözülebileceği: Anayasa Komisyonun kurulmasının desteklenmesi: Sivillerin korunması ve insani yardımlara ilişkin maddeler yer aldı. 

 

*

Sonuçta Tahran Zirvesi’nde İdlib İhtilafı ile ilgili  şu sonuç çıktı:

 

*

Erdoğan,”Türkiye  baştan beri Suriye’de akan kanın durması için mücadele etti.

Büyük çileler çekmiş İdlib halkının yeni felaketlere maruz kalmasını asla arzu etmeyiz.

Bugün burada bulunma sebebimiz yaşanan insani drama son vermenin yollarını aramaktır.

Şu anda atacağımız adım, birlikte İdlib’te olabilecek göçü engellemektir.

Bunun için de terörle mücadelede başarılı olmamız lazım.

Özellikle silahların bırakılmasını sağlamaya yönelik buradan çıkan mesaj, terör gruplarına da çok kararlı bir duruşun ifadesi olacaktır..

Bunu başarmamız gerekiyor ” dedi.   

 

*

Ama İran Cumhurbaşkanı H.Rouhani’nin, “Bölgedeki bazı ülkelerin terörizmle ilgili endişelerini anlıyoruz. 

Ama bu endişeler için en iyi çare Suriye hükümetiyle organize olmaktır.

Suriye’nin geleceği için her türlü rol Suriye’ye aittir.  

Suriye krizinde işbirliğimiz bölgedeki diğer krizlerin çözülmesi için rol oynayabilir ” ifadesi,  

*

Rusya Devlet Başkanı V.Putin’in ise ” Koşulsuz önceliğimiz, Suriye’de terörizmin bitirilmesidir.

Şu anda en önemli olansa, İdlib’deki militanların buradan kovulmasıdır.

İdlib’de diyalog kurmak isteyenlerle barış anlaşması yapılması imkanı değerlendiriliyor.

Sivilleri korumak bahanesiyle teröristlerin saldırılardan kurtarmak istenmesi  bizim için kabul edilemez.

Silahlı muhaliflerin teröristlerle mücadeleye dahil edilmesi, Suriye’deki çatışmanın tarafları arasında güven seviyesinin artmasına yardımcı olacaktır.

Suriye hükümeti 1 milyon göçmenin ayrımcılık yapılmadan ülkelerine geri dönmesi için gereken koşullar oluşturduğuna ilişkin garanti vermiştir ” ifadesi;

 

*

Zirvede ortaya çıkan iyi ile kötüyü dünya kamuoyu aklı ve vicdanı önüne serdi…

Erdoğan’ın başka ne politikaları vardı?

 

8.9.2018

AHMET KILIÇASLAN AYTAR