Ahmet Kılıçaslan Aytar; Erdoğan Paradoksu

ERDOĞAN PARADOKSU
Kürtlerin yoğun oturduğu, Türkiye sınırları içinde Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgeleri’nin bir kısmını kapsayan bölgeye Bakure Kürdistan,
Irak Cumhuriyeti sınırları içinde Kuzey Irak’ta yer alan bölgeye Başure Kürdistan,
Suriye sınırları içinde Kürtlerin oturduğu bölgeye Başure Rojavaya Kürdistan diyorlar.
Türk Güvenlik Güçleri, 4 Nisan 2015’ten beri Bakure’de; Diyarbakır, Sur, Cizre, Nusaybin, Şırnak, Silvan, Yüksekova’da PKK terör örgütü ile mücadele ediyor. 
Bakure’de PKK terör örgütüne karşı mücadele aslında NATO’nun II. Dünya Savaşı sonrası AB ülkelerine belirlediği strateji çerçevesinde gelişiyor. 
ABD emperyalizmi çıkarlarını sağlamak üzere NATO’nun;
Birincisi; Sovyetler Birliği blokuna,
İkincisi; üye ülkelerde iç ve dış başka özgürlükçü hareketlere karşı şekillenen stratejisi,
AB ülkelerinin olduğu gibi Türkiye’nin bütün ilişkilerini şekillendirmiştir.
Bu Türkiye’nin dün Sovyetlere, bugün Rusya’ya karşı NATO’nun doğu cephesini genişletmek ve her dem ülkede oluşacak özgürlükçü hareketleri tasfiye etmek için NATO’da bulunduğu anlamına geliyor.
Bu durumda Türkiye’nin PKK terör örgütüne karşı mücadelesini de zımnen NATO’nun yürüttüğünü kabul etmek gerekir.
*
Türkiye, Bakure’de PKK terör örgütüyle mücadelesini zımnen NATO ile birlikte yaparken,
Başure ve Rojava’daki Kürt güçleri ise elde ettikleri askeri başarılar ve bulundukları bölgelerde ortaya koydukları siyasetle uluslararası arenada siyasi irade olarak kabul ediliyorlar.
Kürt güçleri Suriye ateşkes sürecinde ve sonrasında sistemin nasıl olması gerektiğinde önemli rol üstleniyor.
Üstelik NATO’yu oluşturan Sykes-Picot Antlaşmasının sürdürülmesini isteyen kesimlerden yoğun destek alıyorlar…
Müthiş bir paradoks yaşanıyor…
Irak’ın IŞİD terör  örgütüne karşı ciddi bir mücadele içinde olduğu bir ortamda, Türkiye  Başure’de Gedu Üssünde asker konuşlandırmıştır.
26 Mart’ta IŞİD terör örgütü ile peşmerge güçlerinin karşılıklı çatışmaları esnasında Gedu Üs Bölgesinde TSK’dan bir asker hayatını kaybedince kamuoyunun dikkati bu bölgeye çevriliyor.
Yahu, Türkiye Başure’de hem de NATO’yu oluşturan Sykes-Picot Anlaşmasının sürdürülmesini isteyen kesimlerle ne aramaktadır?
Bu sırada Irak Savunma Bakanlığı, Haziran 2014’ten beri İŞİD’in elinde bulunan Musul’un kurtarılması için beklenen operasyonu başlatmıştır.
Operasyon öncesinde Irak Başbakanı H.el-İbadi,Türkiye’nin çatışmalardan uzak bir bölgeye konuşlandırdığı askerlerinin IŞİD terörizmine karşı mücadeleye kesinlikle katkısının olmayacağını iddia ediyor.
Aksine Türkiye’nin askerini Başure’den çekmesini istiyor,aksi halde Türkiye’nin sinsi planlar içinde olduğuna dikkat çekiyor.
Nasıl yani? S.Hüseyin’in devrilmesinden sonra Irak; Şiilerin egemen olduğu, Kürtlerin haklarının da tanındığı bir ülke olarak yeniden kurulmuştur.
Ne ki yıllar boyunca yönetici güç olarak örgütlenen Sünniler bu yeni statüyü bir türlü içlerine sindirememiş,
BAAS partisinin ve Saddam’ın asker ve sivil bürokrasisinin de ana kitlesini oluşturan Sünniler yeni Irak statükosuna karşı mücadele başlatmıştır.
IŞİD, Irak’ta bu mücadelenin örgütü olarak kurulup genişlemiştir.
Musul, ardından da Kerkük’ün güneyini almış ve “Kerkük-Yumurtalık” hattına egemen olmuştur.
İŞİD’in Suriye ve Irak’ta yasal sahiplerinden çaldığı petrol Türkiye üzerinden ABD emperyalizmine çok para kazandırmıştır. 
Bir taraftan da Sünni aşiretlerin desteğiyle pazar yerlerine, Şii camilerine, polis ve asker karakollarına saldırarak Irak Hükümetini yıldırma stratejisi izlemiş,
Öte yandan BAAS bürokrasisinin askeri deneyim ve imkanlarının IŞİD’in hizmetine girdiği ve başlıca önemli görevleri üstlendiği bilinmektedir.
Iraklı Sünnilerin temsilcisi eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’nin “terör örgütleriyle işbirliği içinde olduğu” gerekçesiyle Irak’ta idama mahkum edilmesi bu yüzdendir.
Recep Tayyip Erdoğan, Haşimi’ye  gadre uğramış bir Sünni lider olarak kabul etmiş ve kol kanat germiştir.
Bu Türkiye’nin o günlerde Irak’ta henüz adı pek duyulmamış IŞİD’e verdiği destek anlamına geliyordu. 
Nitekim Türkiye, Suriye’de de IŞİD’le temasına devam etmiş ve halâ resmen kabul etmese de  “Esad’a karşı savaşıyor, Rojava Kürtlerinin taleplerini bastırmak için gerekli ” diye her desteği vermeye devam etmiştir…
IŞİD Sünni şeriatı üzerinde bir devlet kurmayı amaçlamıştır ama bu devleti zaten Müslüman olan ülkeler kurmak isteyince ister istemez, bu örgütün stratejisi din ve mezhep savaşı çıkarmak üstüne kurulmuştur.
Sonuçta IŞİD; Alevi-Sünni, Şii-Sünni çatışması gibi binbeşyüz yıllık çelişkileri kışkırtmış,
Suriye’de Alevi-Sünni çatışması, Irak’ta ise Şii-Sünni çatışmasını körüklemiştir.
O yüzden ABD ve NATO bu süreçte iki yüzlü bir siyaset izliyor. 
Ankara’nın Irak’taki varlığının,Bağdat ve Diyala’da artan İran etkisinin önünü kesebileceğini savunuyor.
Türkiye’nin Irak’taki etki alanını genişletmek için Kürdistan Demokratik Partisi ile işbirliği peşinde olmasını Musul IŞİD’den kurtarıldıktan sonraki dönemde kilit bir aktör olmak istediğine bağlıyor…
Irak’ın Musul’u kurtarma operasyonuna muhatap olduğunda ise IŞİD’in yerini BAAS partisinin ve Saddam’ın asker ve sivil bürokrasisinin ana kitlesini oluşturan Sünnilerin Musul’a hakim olmasını bekliyor. 
O yüzden TSK Kuzey Irak’taki M.Barzani yönetimiyle uzlaşma çerçevesinde IŞİD’in kontrolündeki Musul yakınlarındaki  Gedu Üssünde 2 bin asker bulundururken,
Irak’taki gelişmeler Sykes-Picot Anlaşmasının sürdürülmesini isteyen kesimlerin isteği doğrultusunda ilerliyor.
Başure ve Rojava’daki Kürt güçleri elde ettikleri askeri başarılar ve bulundukları bölgelerde ortaya koydukları siyasetle, sadece Suriye’nin değil Irak ve Türkiye sisteminin de nasıl olması gerektiğinde başrol oynuyor.
Suriye,Irak mezheplerin ve etnik kimliklerin kendi özgünlüklerini ve kimliklerini koruyacağı fedaratif bir yapıya doğru gidiyor.
Türkiye “Erdoğan Paradoksu”ndadır.
PKK terör örgütü ile mücadelesini ulusal birliği ve bütünlüğü ile değil, üyeleri Sykes-Picot’çu olan  NATO ile götürüyor.
Yuh be! Türkiye federatif bir yapıya gidiyor…
28.3.2016 
Ahmet Kılıçaslan Aytar