Ahmet Kılıçaslan Aytar; ERDOĞAN KETENPERESİ

ERDOĞAN KETENPERESİ
Rusya Devlet Başkanı V. Putin, R.T. Erdoğan ile Irak ve Suriye’deki gelişmeleri ve Irak Kürtlerinin bağımsızlık referandumu konularını görüşmek üzere Perşembe günü Türkiye’deydi.
Uzun süredir Kürt ayrılıkçılarla savaşan Türkiye, Irak Kürt Yönetimini ekonomik yaptırımlarla tehdit ediyor görünüyor, 
Putin ise Kürt Sorununu; Suriye, İran ve Türkiye’nin ittifak modeline tekdüze bir politika olarak çekmeyi hedefliyordu…
 
*
Putin, mevcut koşulların Rusya ve Türkiye’nin koordinasyonu derinleştirerek  savaşı  sona erdirmek için müsait olduğunu söyledi.
Erdoğan ise iki tarafın yakın çalışma ve Suriye ihtilafını sona erdirmek için ortak irade gösterme kararlılığını tekrarladı…
 
*
Halbuki Suriye’deki savaş boyunca Türkiye ve Rusya karşı taraftılar.
Rusya, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı destekliyor ve özelde rejime karşı silahlı mücadelede bulunan isyancıları terörist sayıyor,
Türkiye ise hâlâ Eset’in olmazsa olmaz devrilmesi için isyancıları destekliyor…
 
*
Üstelik, iki ülke arasında Erdoğan’ın yakın çevresinin 1995 -2000’de Kafkasya’daki cihatçılara verdiği destek,
Sonra bizzat Erdoğan’ın IŞİD’e verdiği destek,
Kasım 2015’te Suriye hava sahasında bir Sukhoi uçağının önceden tasarlanarak düşürülmesiyle ilgili yaşanmışlıklar da unutulmuyor… 
 
*
Önce Erdoğan, YPG’nin gelişimini tehlikeli görmüyor ve onu kendi stratejisinin bir parçası haline getirmeye çalışıyordu.
Suriye’de bir Kürdistan kurup buraya Türkiye’deki Kürtleri sürmek stratejisini öngörüyor,
Bunun için ABD ve Rusya’nın silahlandırdığı PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’i kullanıyordu.
Salih Müslim, 31 Ekim 2014’te Elize Sarayında Cumhurbaşkanları Hollande ve Erdoğan ile gizli toplantıda pazarlıklar yapmış bir işbirlikçiydi…
 
*
Fransa, Türkiye’de terörü sınırlandırmak, aslında geçmişte çok iyi tanıdığı bu bölgeyi kendi geleceği için düşündüğü için, hazırladığı bir program doğrultusunda önce Elize Sarayında F.Hollande- Erdoğan- S. Müslim görüşmesini organize etti.
Ardından dönemin Dışişleri Bakanları Alain Juppe ve Ahmut Davutoğlu arasında imzalanan gizli mutabakat gereğince Paris ve Ankara;
Türkiye’deki PKK’nın Kürtlerini Suriye’ye sürerek yeni bir Devlet kurmak konusunda anlaştı.
 
*
Giderek Rusya’nın Suriye’de  hiç ummadığı sanki kıskaca alınmış bir durumla karşı karşıya olduğu bir tablo ortaya çıktı.
Üstelik Rusya,Doğu Avrupa’da kıskaca alınmış bir görünüm arz ediyordu.
Aslında Doğu Avrupa’da ve Suriye’deki saldırganın Rusya değil, Batılı güçler olduğu açıktı ama Rusya bir türlü Batı’nın kendine koyduğu “Saldırgan Rusya” algısının üstesinden gelemiyordu. 
Ekonomisi yaptırımların kaldırılmasına ve savunma harcamalarının azaltılmasına bağlı olan Rusya zor günler yaşıyor, aleyhindeki gelişmelere karşı çıkamıyordu.
Cenevre Barış Görüşmeleri ise mevzu dahi edilmiyordu…
 
*
Ama İsrail kıyı gaz sahalarının gelişimini destekleyecek büyük bir müşteriye ihtiyaç duymakta, Türkiye ise müşteri olmak isteğindeydi.
İsrail Başbakanı B.Netanyahu,Moskova’da  V.Putin’le görüştü;
Rusya’nın enerji kazancı peşinde olması, en önemlisi Avrupa’ya gidecek bir boru hattı inşa edecek bir anlaşma arayışında bulunmasından hareketle, Rusya’dan İsrail gazının ihracatında rol almasını,
Hem de Şii ve Sünni eksende olası bir handikapa karşı engel oluşturmasını istedi…
Rusya’yı Suriye hakkında kapsamlı bir stratejik diyaloğa mecbur bıraktı… 
 
*
BöyleceSuriye İç Savaşını çözmek için mücadele eden ABD ve Rusya arasında;
Savaş ile siyasetin, asker ile sivilin, barış ile çatışmanın, cephe ile emniyetli bölgenin, dost ile düşman kavramlarının arasındaki hatlar son derecede belirsizleşti.
 
*
Bu konjonktürde Şam rejiminin savaştığı güçlerle Kürtler de savaşıyordu…
Daha o zaman, Kürtler ayrı hareket etseler de yakın gelecekte Şam ve Kürtlerin kendilerini diğerine mecbur hissedeceği bir sürece girileceği gerçeği;
Rusya, ABD ve Suriye arasında zımni bir işbirliğini hayata geçirdi…
 
*
Washington ve Moskova, IŞİD’e  karşı Suriye’deki Kürtlerin askeri gücünü geliştirmek için işbirliğine girdiler.
IŞİD’e karşı Suriyeli Kürtleri desteklemekte anlaştılar.
Rusya, Kürtlerin Suriye İç Savaşına siyasi çözüm bulunması görüşmelerine katılmasını,
ABD ise Kürtlerin giderek Suriye ve Irak’ta güçlerini birleştirmesini, birleşmiş Kürdistan’ı oluşturmasını ve Akdeniz’e bir koridor açmalarını istiyordu.
 
*
Obama ve Putin’in , IŞİD’e karşı “Suriyeli Kürtleri desteklemek” düşüncesinde anlaşmaları, Rusya’nın Suriye’deki konumunu pekiştiren nedenlerden biri oldu.
PYD bundan  yararlanarak Rojava’yı oluşturan üç kantonda: Cezire, Kobani ve Afrin’de ve kantonların dışında çok sayıda bölgeyi İŞİD’in elinden kurtardı.
O günden beri Kürtler Rojava-Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu içerisinde  kantonların dışındaki yeni kurtarılmış alanlarda  güvenlik, ekonomi, sağlık ve diğer hayati ihtiyaçların karşılanması için bir sistem oturtmaya çalışıyor.
 
*
Mayıs 2016′ da, ABD ve Rusya; Suriye’de ateşkesin yeniden tesis edilmesi ve siyasi geçiş sürecinin hızlandırılması amacıyla çabalarını ikiye katlama taahhüdünde bulundular.
Böylece “Şam’da Devrim” için savaşanlarla “Şam’ı Devrime Karşı Koruyanların” karşıtlığına dayalı eski strateji fiilen bozuldu.
 
*
Yeni strateji Suriye Ordusu’nun Doğu Halep’i kurtarması, Türkiye’nin cihatçıları desteklemeye son vermesiyle mümkün oldu.
Güya Erdoğan, ABD’nin Esad’a karşı İslamcı isyanı destekleme stratejisinin yenilgiye doğru gittiğini,
Batılı müttefiklerin her birinin kendi stratejik çıkarları peşinde koşmak üzere aralarındaki rekabeti derinleştirdiğini görmüştü.
Halbuki öyle takdim ediliyor,bu uğurda elinden geleni yaparken buna göz yumuluyordu. 
 
*
“Başını ABD’nin çektiği koalisyon güçleri İŞİD dahil olmak üzere YPG-PYD terör örgütlerine destek veriyor” düşüncesini bahane tuttu.
Stratejisini Halep’teki savaşta kazanan tarafın tüm başarıların sahibi olacağı bir konuma kurdu.
Ağustos 2016’da, ABD ile zımni anlaşması olan ve bu yönde sözde  “Suriye’de ABD’ye suçüstü yapabilecek tek kişi Erdoğan’dır” biçiminde düşünen Rusya Devlet Başkanı V.Putin’e müttefik oldu…
 
*
Esad rejiminin stratejik kazanımları: Devrilmeyeceğinin anlaşılması: Uluslararası desteğinin artması: Rusya ve İran’ın rejime ekonomik, siyasi ve askeri desteği: ABD Başkanı Trump’ın Ortadoğu’da Rusya ile daha yakın politika izleyeceğine ilişkin verdiği sinyaller muhalif güçlerin iyice  zayıflamasına yol açtı. 
Muhalif örgütler; Ya anlaşma yoluna gidip bir şekilde kendileri ve temsil ettikleri kişiler için bir çıkış yolu aramaları: Ya büyük gruplar tarafından yutulmaları: Ya da uluslararası terörist gruplar listesine dahil olmaları seçenekleriyle başbaşa kaldılar.
Anlaşmaya yakın olduklarının izlenimini verdiler…
 
*
20 Ocak’ta ABD Başkanı D.Trump, yemin töreninde, “Radikal İslam’a bağlı terörizm bizi de dünyayı da tehdit ediyor.Bu bağlamda İŞİD’i yok edecek tedbirleri alacağım.Mevcut Suriye politikamız yanlıştır. Suriye’de Türkiye sınırına paralel bir güvenlikli bölge oluşturacağız”dedi.
 
*
23 Ocak’ta ABD’nin bilgisi dahilinde Kazakistan/ Astana’da yeni müttefikler; Türkiye, Rusya ve İran, Suriye’de çatışan tarafları bir araya getirmeyi hedefleyen toplantıyı tertiplediler.
Astana toplantılarına Türkiye’nin hesapları doğrultusunda Suriye’deki en büyük dinamiklerden biri olan YPG/PYD’nin katılmaması sorunun çözümünü eksik bırakıyordu…
Rusya, Suriye ve ABD bir çözüme gidilmesini istedikleri için Türkiye’nin Kürtleri reddetmesini kabul ettiler ancak hiçbirinin Kürtleri dışlama gibi bir niyeti bulunmuyordu…
 
*
Rusya ve İran, ABD’nin Ortadoğu’daki etkisinin azalmasıyla Suriye’de ortak askeri operasyonları hızlandırarak, bölgede siyasi ve diplomatik ilişkilerini güçlendirmek amacındadır.
Bu birleşik amaç, Ortadoğu’nun ötesine geçen bir iddiayı gizliyor…
 
*
Kısa süre sonra İsrail, Rusya’nın İran’a iki fırsat kapısı açtığını düşünmeye başlamıştır: Suriye ve Uranyum…
Çünkü istihbarat birimleri, Rusya’nın İran’a 130 ton uranyum cevheri gönderdiğini tesbit etmiştir.
Bu sevkiyat, uranyum zenginleştirme sürecinin ve nükleer silah tasarımının verimliliğine bağlı olarak, İran’ın 10’dan fazla basit silah tipi nükleer bomba üretmesine yeterli olacaktır!
 
*
Ayrıca İsrail; Rusya ile İran’ın, Suriye’yi bölmek için anlaştıklarını da düşünmektedir.
Buna göre Putin, İran’ın Suriye’nin bölünmesine razı olacağı düşüncesini almıştır.
Bölünme,İran’ın bölünen parçayı kontrol altına alacağı süreye kadar devam edecek, ardından Rusya,Suriye Sünnilerini parçalayarak Suriye’de tuttuğu parçayı da İran’a verecektir…
Böylece, İran dünya petrol arzının yüzde 50’sinin ve nükleer silahların sahibi olurken, İran Suriye’si Şii dünyasının merkez üssü olacaktır!
 
*
Aynı zamanda İsrail, Esad rejiminin Suriye’de istikrar sağlayamayacağı da öngörüyor.
Çünkü İran’ın savaşa yaptığı katkıyla Suriye’de karşılığını almanın ve Akdeniz’e kadar genişlemenin peşinde olduğu,
Lübnan Hizbullah’ının Suriye’de kendisine bir güç dinamiği oluşturmaya çalıştığı,
Üstelik HAMAS’ın da Hizbullah eliyle Lübnan’a yerleşmekte olduğu,
Böylece İran’ın; İsrail’in coğrafyasında siyasi ve askeri potansiyelini maksimize etmek üzere bölgeyi  tek bir çatışma alanı haline getirmeye çalıştığını öngörüyor.
 
*
Bu yüzden ​İran’a karşı​ bir​ cephe kur​manın adımlarını atıyor…
İran’ın Akdeniz’e kadar olan genişlemesinin kötü bir seçenek olduğunu Rusya yönetimine anlatmanın peşine düşüyor.
Putin’e, İran’ın Suriye’deki varlığının güçlenmesi halinin uzun vadede Rusya’nın çıkarlarıyla çeliştiğinin açıklanması, 
Suriye’de Sünnilere müdahale edecek bir Şii oluşumunun tüm Sünni devletlere  zarar vereceği konusunda iletişim kurmanın İran’ın ilerlemesini engellemeye yeterli olabileceğini öngörüyor…
 
*
Nitekim, Başbakanı B.Netenyahu, sık sık V.Putin ile  görüşüyor.
Hizbullah ile herhangi bir karşılaşma halinde Suriye alanını da içine alacak daha geniş bir çatışmaya yol açılacağına,
Bu durumda kendisini İran’a minnettar bulan Esad’ın da bu gayrete yardımcı olmayı taahhüt edeceğini,
Hizbullah ile bir çatışmanın hızla İsrail ve Suriye arasında kapsamlı bir savaşa neden olabileceğine dikkat çekiyor.
 
*
İran ve vekil güçlerinin İsrail kontrolündeki Golan Tepeleri ve sınır boylarına ilerlemesinin mutlaka engellenmesini istiyor. 
Bugün ABD ve Rusya arasında yapılan anlaşma doğrultusunda, Rusya’nın; Suriye Ürdün sınırında, Guta ve Humus kuzeyinde kurduğu gerilim azaltma bölgeleri İsrail için kurtarılmış Sünni Arap bölgeleridir…
 
İsrail lehinde İran’a karşı​​ cepheler kur​ulurken,
Türkiye İdlip gerilim azaltma bölgesinde, esasında İran’ın bu bölgedeki siyasi ve askeri potansiyelini dengelemek için yeralıyor.
 
*
Bu noktada Putin Kürt Sorununu; Suriye, İran ve Türkiye’nin ittifak modeline tekdüze bir politika olarak çekmeyi hedeflerken,
Erdoğan Irak Kürdistan’ı için gözyaşı döküyor…
Ama bir ihtimal daha vardır; Türkiye- İran Savaşı ki, üzerine çok söz gerekiyor…
Önce “Hey, Erdoğan! “
 
 
1. 10. 2017 
AHMET KILIÇASLAN AYTAR