Ahmet Kılıçaslan Aytar; EGE EKONOMİK ALANINDA BİR KRİZ DAHA

EGE EKONOMİK ALANINDA BİR KRİZ DAHA
Henüz bir anlaşma ile belirlenmemiş olan Türkiye ve Yunanistan arasındaki Ege Denizi ekonomik alanında,
1- Karasuları ve kıta sahanlığı ile ilgili sınırlandırmaları kapsayan deniz yetki alanlarının belirlenmesi,
2- Belli coğrafi formasyonların hukuki statüsü, 
3- Ege’deki statükoyu belirleyen anlaşma hükümleri çerçevesinde bu formasyonlar üzerindeki egemenlik aidiyetinin belirlenmesi başlıca sorunlardır.
 
*
Son zamanda, Doğu Akdeniz ekonomik alanında bulunan hidrokarbon kaynaklar:
1- Kıbrıs Rum kesiminin bulduğu sualtı gaz ve petrol rezervleri,
Daha bir kaç gün önce Enerji Bakanı Y.Lakkotripis’in, adanın güneybatı açıklarında Türkiye’nin ilan ettiği Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinin 6. blok sondajında çok iyi kalitede büyük bir gaz  yatağının bulunduğunu açıklaması,
2- Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İsrail’in, Doğu Akdeniz Tamar ve Leviathan bölgesi doğalgazını Avrupa’ya ulaştırmak için AB ile görüşmelerden geçmesi ve ortak çalışmaların ileri      götürülmesi konusunda anlaşmaları,
İsrail’in doğalgazını dünyaya satabilmesi için ya Türkiye gibi komşu ülkelerin mevcut  boru hatlarını kullanması,
Ya da İsrail, Güney Kıbrıs, Mısır ve Yunanistan’ın offshore sahalarının bağlanmasıyla oluşturulacak Doğu Akdeniz Boru Hattı ile gazın Yunanistan üzerinden diğer Güney Avrupa        ülkelerine ulaştırılması projeleri,   
3- Mısır’ın: Ağustos 2015’te Port Said’in yaklaşık 190 km kuzeyinde, Akdeniz Zohr havzasında bulduğu petrol ve doğal gazın;
Muhteşem zenginlik ve bir güç edinimi potansiyeli, bir katalizör olarak yukarıdaki sorunları gündeme getiriyor.
 
*
Kıbrıs’ta Türklerin siyasi eşitliği ve Lozan Anlaşması çerçevesinde Türk-Yunan dengesini etkileniyor.
Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs, İsrail, Mısır ve AB arasında tartışmalara yol açılıyor…
 
*
Türkiye ve KKTC aralarındaki Kıta Sahanlığını Sınırlandırma Anlaşması imzalamış,
Böylece Kıbrıs’ın karasularında ve münhasır ekonomik bölgesindeki egemenlik haklarıyla benzer arama çalışmaları yapabileceğini,
Ada’nın birleşmemesi halinde bir kesimin adanın tümünü temsil ediyormuş gibi görülmesinin Avrupa değerlerine aykırı olduğu tezinde duruyor.
Gaz alanlarına uyum sağlamak için deniz alanlarını yeniden çizmeyi reddediyor.
Bu yüzden 2011’den beri Türkiye, bölgedeki gücünü sergilemek için deniz manevraları gerçekleştiriyor.
 
*
31 Ocak’ta Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, Zohr doğal gaz alanının açılış töreninde,
Mısır’ın deniz sınırlarının ve Nisan 2016’da Kıbrıs ve Suudi Arabistan dahil olmak üzere diğer ülkelerle yaptığı sınır anlaşmalarıyla petrol ve gaz kuyuları arayışının önemini vurguladı. 
Hiçbir ülkenin BM nezdinde Mısır ve Kıbrıs arasındaki uluslararası hukuka dayalı “Maritime Demarcation Agreement- Deniz Sınırı Belirleme Anlaşması”nı tartışamayacağını ifade etti.
Mısır’ın ayrıca Kıbrıs ile arasında 2003 Deniz Sınırlarının Sınırlandırılması ve 2006 Çerçeve Anlaşması,
2012’de Akdeniz’de doğalgaz açısından zengin olan Mısır-Kıbrıs sınırında gaz arama araştırması için yapılan bir İşbirliği Anlaşması bulunuyor. 
Başkan Sisi, Türkiye’nin bölgede petrol ve doğalgaz araması planladığını, bunun Mısır ve Kıbrıs arasında imzalanan anlaşmaları ihlal etme anlamına geleceğini,
Bu bağlamda Mısır’ın egemenliğine zarar vermeye yönelik herhangi bir girişimin reddedileceğini söylüyor.
Böylece Mısır,  2013’te  Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi tasfiye ettikten sonra iç işlerine müdahale etmekle iddia ettiği Türkiye ile olan krizine ek bir kriz daha ekliyor…
 
*
7 Şubat’ta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Yunanistan Kathimerini gazetesine verdiği röportajda,
“Türkiye, Doğu Ege’de Kıbrıs Türklerinin ve Türk kıta sahanlarının haklarını korumak için gerekli önlemleri almaya hazırdır” dedi.
Hidrokarbon arama çalışmalarının halihazırda devam ettiği Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinin 6. blokunun Türkiye’nin kıtasal rafında olduğunu ama Yunanistan ve Kıbrıs arasındaki deniz sınırında bulunmadığını söyledi.
Atina ve Ankara’nın, Selanik’te yapılacak Yunanistan ve Türkiye’nin İşbirliği Yüksek Kurulu’na  olumlu bir gündemle gelmeleri konusunda ısrarlı olmaları gereğine işaret etti.
 
*
Çavuşoğlu, Mısır ve Kıbrıs Rum kesiminin Türkiye’nin “Özel Ekonomik Bölgeyi Sınırlama” anlaşmasıyla ilgili olarak BM’ e itiraz ettiğini,
Ancak  anlaşmanın iyi incelenmesi halinde aslında Mısır ve Kıbrıs Rum kesimi arasındaki anlaşmanın Türkiye’nin kıta sahanlığını ihlal ettiğini,
Böylece esas bu anlaşmanın  uluslararası hukuka göre geçersiz olduğunu,
​Türkiye’nin ayrıca Yunan​istan​’ın kıta sahanlığı sınırlarını​ ​tek taraflı olarak tanımla​yarak uluslararası hukukun  ilkelerine aykırı ola​rak  çıkardığı Hidrokarbon ​Y​asası​’​​​na​ da​ ​ ​BM’​ nezdinde itiraz sunduğunu söyledi. 
​”​Türkiye egemenlik haklarını kıta sahanlığı üzerinde tam olarak kullanmaktadır. Hiçbir yabancı ülke, şirket veya gemi, Türkiye’nin kıta sahanlığı ve onun üstünde deniz alanları üzerinde izinsiz hidrokarbon veya bilimsel araştırma faaliyeti yürütemez. Bu çok açık bir gerçektir​” dedi…​
 
*
​Ege Denizi Sorunları kapsamında olası bir Türk- Yunan çatışması ya da Türkiye’yi AB ile karşı karşıya getirmekten başka bir sonuç doğurmayacak ve üyelik sürecini olumsuz yönde etkileyecek sonuçlar muhtemeldir. 
Bu sorun bir ikilemi de beraberinde getiriyor:
Türkiye tezlerini çatışma boyutunda savunsa AB ile karşı karşıya kalacak ve zaten olumsuz yaklaşımda olan Birlik söylemlerini daha da sertleştirerek üyeliği riske edecektir,
Ya da uzlaşmacı bir tavır alsa, arkasında AB desteği olan Yunanistan Birliğin de gücünü kullanarak haklılık propagandası yapacak ve sorunu kendi politikaları çerçevesinde uluslararasılaştırarak,
Bir zaman önce Musul’daki benzer bir sonucu Türkiye açısından yaratacak ve Türkiye için tarih bir kez daha tekerrür edecektir.
Bu nedenle bu sorunun çözümü açısından yakın gelecekte olumlu bir gelişmenin gerçekleşme olasılığının düşüktür. 
Eğer sorun çözülecekse ve bu uluslararası bir örgüt aracılığıyla olacaksa bunu gerçekleştirebilecek tek örgüt Birleşmiş Milletler olmalıdır…   
 
10. 2. 2018
AHMET KILIÇASLAN AYTAR