Ahmet Kılıçaslan Aytar; ‘Cihad ihracı TİKA ve SADAT şirketleri üzerinden’

DEVRE ARASI

Suriye’de B.Esad’ın dış politikası bağımsızlık, işgal durumunda Arap direnişlerinin desteklenmesi ve Filistin’in temel mesele olarak kabul edilmesi ilkesine dayanıyordu.

Bu politika İsrail, ABD ve Batı ülkelerinin, bazı Arap ülkelerinin ve Türkiye’nin de Suriye’de kirli planlar ve komplolar düzenlemesine yol açtı.

ABD yönetimindeki bu güçler jeopolitiği nedeniyle mezhepleri de kışkırttılar, verdikleri türlü destekle Suriye’yi ele geçirmek üzere dünyanın dört yanından bölgeye getirdikleri paralı askerlerden oluşan ve İŞİD, El Nusra  gibi radikal örgütler halinde organize edilmiş bir ordu ile çok kanlı bir vekâlet savaşı yürüttüler.

Sonra Rusya, Vekâlet Savaşı’na siyasal bir çözüm getirilmesini sağlamak üzere Suriye’de bir cephe açtı.

Terörün alt edilmesi ardından yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınmasını,

Suriyelilerin ülkelerinde nasıl yaşamak istediklerini kendilerinin müzakere etmelerini,

Alınan bağlayıcı kararın ise BM merkezinde  adalet ve ulusal çıkarlara saygı ilkelerine dayalı yeni bir küresel statüye ve yeni bir uluslararası hukuka güncelleştirilmesini amaçladı.

*

Şimdilerde ABD ve Rusya da başta olmak üzere uluslararası camia  ‘bekle gör’ politikası izliyor.

Hep birlikte, 2017’de ABD’de yeni Başkan’ın izleyeceği siyaset bekleniyor.

İşte partilerin başkan adaylarını seçtikleri ön seçimler başlamıştır.

Şimdi eyaletlerin büyük bir kısmının aynı anda delege seçecekleri 1Mart/Süper Salı, ardından finale kalacak isimler…

Demokrat Parti’nin iki adayından biri Hillary Clinton, dış politikada ABD’nin daha pro-aktif bir dış politika izlemesi taraftarıdır.

İsrail ile bağları onarma isteğinde olup İran’la nükleer anlaşma şartlarının kuvvetlendirilmesi gereğini savunuyor.

Suriye’de Kürtlerin IŞİD’e karşı silahlandırılması gerektiğini savunsa da, uçuşa yasaklı bölge kurulmasını destekliyor.

*

Değişim arayan demokrat seçmenler ise bir sosyalist Yahudi olan Vermont Senatörü Bernie Sanders’e göz kırpıyor.

Sanders’ın İsrail ile ilişkiler konusunda liberal sayılan J-Street çizgisinde ve bağımsız Filistin devleti kurulmasından yana olduğu biliniyor.

J-Street arkasında sadece liberal ABD Yahudilerinin maddi desteğini değil Suudi Arabistan, İran ve radikal solun da desteği ile kurulmuş ve amacı seçilmiş İsrail liderleri ile ABD yönetimi arasındaki geleneksel sıcak ilişkileri bozmak olan bir örgüttür.

İsrail ve Yahudilik için en tehlikeli düşmanlara bile kalkan vazifesi yükleniyor.

O yüzden Sanders, Ortadoğu’nun sorunlarını Ortadoğulu devletlerin çözmesinden yanadır.

Suriye’de uçuşa yasaklı bölgeye ve muhaliflerin silahlandırılmasına da karşıdır.

*

Cumhuriyetçi adaylar arasında en çok tartışılan isim Donald Trump, gerek iç politikada gerekse dış politikada uygulanması hayli güç fikirler ortaya atıyor.

Müslümanların ülkeye girişinin geçici olarak da olsa engellenmesi çağrısı yapıyor.

“Bombalarla IŞİD’in canına okumak” tan yana olan Trump, orduyu kimsenin dalaşmayı göze alamayacağı kadar güçlendirerek Amerika’yı yeniden büyük bir devlet yapmayı vaat ediyor…

*

Cumhuriyetçi bir diğeri Teksas Senatörü Ted Cruz ise dış politika da şahin çizgi izliyor.

Suriye’de Beşar Esad’ın iktidarda kalmasından yanadır ama bir dönem cihatçıların temizlenmesi için Suriye’nin bombalanarak dümdüz edilmesi önerisiyle hatırlanıyor.

*

Sıradaki diğer Cumhuriyetçi aday Florida Senatörü Marco Rubio ise Suriye’de Esad rejimine yönelik askeri müdahale taraftarıdır.

ABD’nin dış politikasında daha müdahaleci bir çizgi izlemesini savunuyor.

Seçildiğinde sadece İran’la nükleer anlaşmayı iptal etmekle kalmayıp, yeni yaptırımlar da uygulayacağını söylüyor.

Batı Şeria’yı Judea ve Samara olarak tanımlıyor, Judea ve Samara: İsrail’in 1967 savaşı sonrasında Ürdün’den kopardığı Filistin toprağı Batı Şeria’nın vaadedilmis topraklar söylemindeki karşılığıdır…

*

ABD’nin yeni Başkan’ı beklenirken asgari müştereklik sağlanmış kimi gelişmelerde de yarını belirleyecek  tohumlar atılıyor.

Fransa, İsrail’e Ortadoğu barış sürecinin yeniden başlatılması için Haziran ya da Temmuz’da üç aşamalı bir uluslararası konferans düzenlenmesi önerisini sunduğunu bildiriyor.

Üç aşama: Filistin ile İsrail yetkilileriyle istişare etmek, Filistinliler ve İsraillilerin katılmayacağı uluslararası Filistin sorununu barışçı müzakerelerle çözümlenmesini destekleyen ülke guruplarıyla  toplantı düzenlemek ve Paris Barış müzakereleri konferansının düzenlenmesidir.

*

İsrail Başbakanı B. Netanyahu’nun Fransa’nın uluslararası konferans davetini inceleyeceği,

Filistin Devlet Başkanı M.Abbas’ın da, Fransa’nın barış süreci konusundaki girişimlerini desteklediği bilgisi geçiliyor…

İsrail-Filistin arasında Fransa’nın arabulucuğu, bir süre sonra İsrail’in çevresi ülkelerde de barışın ciddî olarak aranmaya başlayacağını gösteriyor.

*

Bu sırada Cenevre’de yapılması beklenen Suriye müzakerelerinin 25 Şubat’ta Montrö’ye alındığı açıklanıyor.

Müzakerelerin anılan tarihte yapılmasının bir garantisi yoktur ama Rusya ve ABD’nin Cenevre’de yürüttükleri görüşmelerde Suriye’de şiddetin sona ermesiyle ilgili bir belge üzerinde anlaşmaya varıldığı belirtiliyor ve ateşkes sağlanmasına yönelik umutlar artıyor.

Ne ki, Dışişleri Bakanı S.Lavrov’un, Rusya’nın eşi görülmemiş bir enformasyon propagandasıyla karşı karşıya olduğuna ilişkin şikayeti,

Yeniden Suriye’de devam eden vekâlet savaşının kirli yüzünü öne çıkarıyor…

*

Dünya kamuoyu Suriye krizinin dünya güçlerini karşı karşıya getireceği bir savaşa mı götürdüğünü tartışıyor.

Savaş ihtimalini Türkiye’nin Ankara saldırısını karşılıksız bırakmayacağı, Kuzey Suriye’deki kırmızı çizgisini ihlal ettirmeyeceği yönündeki düşünceler daha da artıyor.

Ancak ABD ve Rusya, Türkiye’nin askeri çatışmaya girme olasılığına ihtiyatla yaklaşıyor, çünkü bir ihtiyatsızlık halinin Suriye’den Ortadoğu’ya siyasi çözüm umudunu sıfırlayacağı biliniyor.

Ya? Türkiye’de Suriye’deki savaşını diğer aktörler gibi vekâlet yoluyla sürdürüyor…

Başbakan A.Davutoğlu “PKK, PYD ve YPG Kürtlerin temsilcisi değil, Rusların paralı askerleridir” biçimli savaş naraları atıyor.

Türkiye sınırına yakın noktalarda YPG’nin de bileşeni olduğu Demokratik Suriye Güçleri (DSG) mevzilerini obüs ateşine tutuyor.

Obüs desteği ile İslam Birliğinin sürdürülebilir gelişimi, birlik, karşılıklı işbirliği çerçevesinde teknik ve sosyal faaliyetlerde ortak refleksler geliştirmenin koordinasyonu için Başbakanlığa bağlı Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA) şemsiyesi altında toplanan,

40 Arap İslam ülkesinden 300’ü aşkın sivil toplum ve yardım kuruluşunun militanları Suriye’ye geçiyor.

*

Milli İstihbarat Teşkilatı istihbaratın, emniyetin olduğu kadar Türkiye dışında ne kadar cami, Türk derneği, hastanesi, şirketi, okulu, vakıfı varsa bunların esas kurucusu, örgütleyicisi ve yöneticisidir.

TİKA ise MİT’in bu omurgası üzerinden beş kıtada bir ağ halinde yayılmış ve İslamcı örgütlemeye katkı sağlamaktadır.

Bazıları İŞİD, El Nusra gibi radikal örgütlere eleman yetiştirmek amacıyla propaganda, örgütleme ve eğitim faaliyetleri yürütüyor.

Amerika, Asya, Avustralya ve Avrupa kıtalarından  Suriye ve Irak’a getirilen militan, silah,savaş araçları ve ekipmanların akışını TİKA’ya bağlı yapılar sağlıyor…

Suriye ve Irak’ta kâh IŞİD, El Nusra gibi terör örgütleri, kâh Özgür Suriye Ordusu operasyonlarına destek olunuyor.

Ya da AKP hükümetinin hazineden finanse ettiği, AKP zihniyetine bağlı emekli askerlerin kurduğu, “Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi” (SADAT) adı altında faaliyet gösteren kontragerilla kurumu militanları da Suriye’ye geçiyor.

SADAT özel bir savaş kurumudur ve Kürt hareketinin bulunduğu dört parçada savaştırmak amacı ile toplanan IŞİD, El Nusra gibi çetelere ve kimi dinci kontralara kontrgerilla eğitimi veriyor.

Her türlü silahın kullanılmasını öğretiyor, gayri nizami harp yapmak üzere askeri operasyonları düzenliyor ve koordine ediyor…

Başkan Obama telefonda görüştüğü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sırtını sıvazlıyor, “Türkiye’nin meşru müdafaa hakkına saygılıyız” diyor.

Ama hem ABD, hem Rusya Türkiye’nin Suriye sınırlarının bütünlüğüne yönelik provokatif saldırılarını izliyor ve  gözlüyor.

Çünkü bir yanda kurumlaşmış bölücü Kürt terörü, öte yanda AKP’nin panİslam zihniyetinde devlet yapılanmasında kurumlaştırdığı örgütler ve bir ticari kurumun terörü beslemesi ve bir adım sonrasının bölgesel boğazlaşmak olduğuna aldırmayan AKP iktidarının bu suretle sonuna yaklaşmakta olması işlerine geliyor…

AKP yeni Türkiye’nin mimarıdır ve yeni Türkiye’nin temeli çöküyor…

Ve Cihatçıların Halifesi yine atmakta,tutmakta, asmakta,kesmekte, gürlemekte sınır tanımıyor.

“Geldiğimiz yer artık meşru müdafaa durumudur. Her yerde gerekli gördüğümüz operasyonu yapma hakkımız var. Nefsi müdafaa konusunda karşımıza kim çıkarsa onu terörist sayarız. Türkiye, angajman kurallarını sadece kendisine yönelik fiili saldırılardan çıkarıp, PYD ve IŞİD başta olmak üzere her türlü terör tehdidini kapsayacak şekilde genişletme hakkını kullanacaktır. Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de, Ukrayna’da ve dünyanın çeşitli bölgelerindeki hiçbir mağdurun,mazlumun canı Batı ülkelerindeki insanların canından kıymetsiz görülemez” ifadesiyle yeni bir İslami Cihad çıkışı daha yapıyor.

 

Ahmet Kılıçaslan Aytar

21.2.2016