Ahmet Kılıçaslan Aytar; Cenevre (yeniden)

YENİDEN CENEVRE

BM Suriye özel temsilcisi S.de Mistura, Suriyeliler arasında diyalog görüşmelerinin yeni turunun 13 Nisan’da başlayacağını açıkladı.

Görüşmeler Suriye hükümetine sunulan 11 maddelik bir öneri paketi çerçevesinde yürütülecektir.

Buna göre görüşmelerin;

BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı “ateşkesin sağlanması ve ülkede siyasi çözüme ulaşılması” çağrısı ve 2015 sayılı ” Suriye’de barış süreci için yol haritası konusunda ön anlaşma” kararı doğrultusunda,

Devlet kurumlarının uluslararası kriterlere göre ıslah edilmesi: Suriye ordusunun yeniden yapılandırılması: Savaştan zarar görenlerin desteklenmesi: Mültecilerin geri dönüşü için uygun şartların hazırlanması: Suriye’nin toprak bütünlüğünün ihlâl edilemeyecek şekilde korunması:

Her türlü dış müdahalenin reddi: Demokratik bir hükümetin oluşturulması: Parlamentoda yüzde 30 kadın kotası uygulaması: Geçiş dönemi güvenliğinin sağlanması: İntikam almaya dönük eylemlerin önlenmesi başlıklarında yürümesi öngörülüyor.

13 Nisan’da yapılması beklenen Halk Meclisi seçimleri için gerekli hazırlıkların da tamamlandığını  belirtiliyor.

Ama hem Suriye Hükümeti’nin hem muhaliflerin kendi pozisyonlarında ısrar etmeleri Cenevre sürecini ve görüşmelerini çok zorlu kılıyor…

Birincisi; Cenevre’de Suriyeli Kürtlerin temsil edilmesi konusu tartışılıyor.

İkincisi; Ateşkesi kabul ettiklerini açıklayan silahlı gruplarda büyük bir değişim gözleniyor.

Böyle ise bu silahlı grupların bölgedeki durumu ağırlaştırması yönünde bir siyasi karar mı verildiğini yönünde endişeler doğuyor.

Halep’te Kürtlerin bulunduğu mahallelere yönelik Türkiye’nin eğitip donattığı gruplar ciddi saldırılarda bulunuyor.

Buna karşılık Kürt Halk Koruma Birlikleri’de (YPG) Arap ve Türkmen ortaklarıyla birlikte kurdukları Suriye Demokratik Güçleri’yle hem IŞID’e yönelik hem Türkiye’nin müttefiklerine yönelik operasyonlarını sürdürüyor.

Kürtlerin ittifak kurduğu etnik unsurlardan aldığı kredi, Suriye’nin bütünlüğü sözü üzerinedir.

Bu bütünlüğü bozacak herhangi bir gelişmenin çözülmeyi de beraberinde getireceği öngörülüyor.

O yüzden bu güçlerin karşı karşıya olup durumu müzakere etmeleri gerekiyor…

İslam Ordusu ya da Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olarak bilinen silahlı gruplar Lazkiye, Homs ve Hama kırsallarında ateşkes anlaşmasını ihlâl ediyor.

Doğrudan Türkiye ve Suudi Arabistan’a bağlı Ahrar Şam ve İslam Ordusu, Suriye’nin kuzeyinde büyük bir cephe açmak için Nusra’ya katılmıştır.

El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi Halep’te terör saldırılarına hazırlık yapıyor.

Türkiye’nin ateşkesin daha ilk haftasında bu silahlı gruplara büyük çapta askeri lojistik sağladığı biliniyor.

Türkiye hükümeti Suriye’deki sorunun siyasi yollarla çözülmesi gibi bir düşüncede olmamakla itham ediliyor…

Elbette bu ithamın bir geçmişi de bulunuyor.

ABD’nin Suriye’de iki tarafın dengelenmesi görevini önce Ortadoğu pazarından hisse kapmanın peşinde olan ulusal koalisyonun hamisi Fransa’ya verdiği,

Fransa’nın da bu misyona  Osmanlıcı vizyonuyla Sünni ile Şii dünyası arasındaki karşılıklı bağımlılığı zayıflatmayı öngören bir strateji izleyen,

Suriye Kuzey’ini ve Irak Kürdistan Bölgesi’ni petrolüyle birlikte Misak’ı Milli topraklarına katma hevesinde olan,

Ama bu siyasetin sona ermesi halinde iflas edeceği aşikar Recep Tayyip Erdoğan iktidarıyla Türkiye’yi memur ettiği biliniyor.

Halep, muhalif Ulusal Koalisyon ile Esat rejiminin dengelenmesinde stratejik öneme sahiptir.

Recep Tayyip Erdoğan, ABD koalisyonunun İslamcı terör örgütleriyle yaptığı mücadelenin başarılı olması için Suriye muhalifleriyle bağlantının Halep merkezinde dar bir koridora sıkışmış olması durumundan hareketle,

Halâ bir şekilde “Suriye’de 36.paralelin üstünün güvenli ilan edilmesi gerekir” stratejisinde ısrarlıdır.

Şimdi Türkiye, Suriye’nin batı tarafında çatışmaların durmasının ardından Türk Özel kuvvetlerin yönlendirmesiyle Özgür Suriye Ordusu’nun kuzeybatı bölgesinden İŞİD’e yönelik yerlere kaydırılmasını talep ediyor.

Halbuki Türkiye, bu bölgede ekonomik kaynaklar üzerinde egemen olunacağı senaryosunu IŞİD ile birlikte yürütüyordu.

Ya da petrol gelirlerine konmak, mevcuttaki kaçak petrolden kazanmak ama  pastayı Kürtlere yedirmemek için uzun süre hem Nusra Cephesi, hem Müslüman Kardeşler örgütü, hem de IŞİD’le birlikte Suriye’de hem Kürt köylerine hem de Alevi köylerine yapılan saldırılara  ortak oluyordu.

Bu yüzden şimdilerde Erdoğan, Suriye’de ve Irak’ta radikal örgütleri silahlandırıp yönlendirmek ve savaşa salmak: diğer bir devletin iç işlerine müdahale etmek: başka bir devlet sınırları içinde iç savaş çıkarmak: insan hakları saygılı olmamak: barışı tehdit edici davranışlardan uzak durmamak: hukuku ihlal edenlerle yardımlaşmak fiilleriyle itham ediliyor.

Özellikle Suriye’de yaşanmakta olan insani durumu ahlâksız bir ticarete dönüştürmekle suçlanıyor…

Üstelik Suriye ordusu ve müttefikleri de ateşkesin çökme olasılığına karşı hazırlıklıdır.

Çok yakında Halep çevresinde geniş çaplı bir temizlik operasyonuna başlayacağı,

Yapılacak olan operasyonların eskisinden farklı olacağı,silahlı gruplara savaşı sürdürmek için yeni silahlar ve teçhizatlar verildiği ve yeni taktikler geliştirildiğine göre onlara yeni yöntemlerle müdahale edilmesi gerektiği bildiriliyor.

Nitekim İran’ın Yeşil Bereliler diye adlandırılan seçkin birlikler, Hizbullah güçleri,Kürtler Halep kırsalına konuşlanmıştır.

Ruslar da bu hazırlıklara katılıyor; çünkü Ruslar, Nusra Cephesine bağlı silahlı grupların aldıkları yeni silah ve teçhizatla ateşkesi çiğnediğini düşünüyor.

Halep’in güney ve batısının tamamen temizlenmesi ve bu grupların Türkiye ile bağlantı hattının kesilmesi hedefleniyor…

Bu sırada Suriye’ye yeni anayasa hazırlığı konusunda ABD ve Rusya’nın görüşmeler yapıyor.

Bu iki ülkenin beş yıllık Suriye savaşını bitirme konusundaki kararlılığını ve “Samanlık yanarken önce sıçanlar yanar” sözünün doğruluğunu gösteriyor.

Kimse o sıçanlar ?

11.4.2013

AHMET KILIÇASLAN AYTAR