Ahmet Kılıçaslan Aytar; ‘bir suç baronu ile temsil edilmek’

ULUSLARARASI BİR SUÇ BARONU İLE TEMSİL EDİLMEK

Bu hafta Suriye’de 250 bin insanın yaşamına mâlolan, 5 milyon insanı sığınmacıya dönüştüren, ülkenin bütün alt yapısını çökerten savaşın beşinci yıldönümüdür.

Nihayet Başkan Obama yönetiminin bu savaşı Amerikan halkına bir insani müdahale olarak satma girişimlerinin bütünüyle başarısız olduğu anlaşılmıştır.

Şimdi Rusya’nın girişimi ile Suriye İç Savaşı’nın siyasi çözümüne ilişkin Cenevre Görüşmeleri;

Dünyanın bir kez daha böyle bir katliam,saldırı ve yağma ile karşılaşmamasını,

Ya? Savaş suçları işleyen rejim kadar muhalif tarafların, teröristlerin ve destekleyen ülkelerin paylarını üstlenmelerini: suçların esaslı bir biçimde kategorize edilmesini: bu sistematik hukukun BM’de yeni bir dünya statüsüne yol açmasını öngörüy

Türkiye ise Suriye’de ve Irak’ta radikal örgütleri silahlandırıp yönlendirmek ve savaşa salmak: diğer bir devletin iç işlerine müdahale etmek: başka bir devlet sınırları içinde iç savaş çıkarmak: insan hakları saygılı olmamak: barışı tehdit edici davranışlardan uzak durmamak: hukuku ihlal edenlerle yardımlaşmak fiilleriyle itham ediliyor.

Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye’de yaşanmakta olan insani durumu ahlâksız bir ticarete dönüştürmekle suçlanıyor…

Rusya, İŞİD terör örgütünün Suriye ve Irak’ta yasal sahiplerinden çaldığı petrolün ana tüketicisinin Türkiye olduğunu: IŞİD’in petrolü Türkiye’de iki limana gönderdiğini: bir kısmının depolandığını: bir kısmının kaçak rafinerilerde işlendiğini: Kerkük – Yumurtalık boru hattından gelen petrolün şaibeli olduğunu: Bu yasa dışı ticarete Türkiye’nin üst düzey siyasi yönetim kadrosu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesinin karıştığını belgelediğini açıklamıştır.

Rusya bu belgeler ve IŞİD’in mali kaynaklarının açıklayan belgeleri,IŞİD çetesinin listesini de terörün finansmanına yönelik karapara aklama faaliyetleriyle mücadele eden Mali Eylem Görev Grubu’na (Financial Action Task Force -FATF ) vermiştir.

Erdoğan’ın ve IŞİD’in başta petrol, petrol ürünleri ve tarihi eserler kaçakçılığından sağladıkları mali kaynakların masaya yatırılmasını,

Bu yönde yeni bir standart belirlenmesini ve bu kararın da öncelikle BM Güvenlik Konseyi’ne sunulmasını istiyor.

Özellikle sanayileşme ve büyüme ile birlikte tüketimi artan petrol fiyatları Ortadoğu ülkelerinin çoğunlukta bulunduğu bir kartel (OPEC) tarafından belirleniyor.

Bu olgu, farklı ekonomik ve kültürel yapılardaki ülkeleri birbirine bağımlı hale getirmektedir.

Bu yüzden her ülkenin yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan temin ettiği petrolün doğrudan veya işlenerek güvenli ve ekonomik olarak rekabet ortamı içerisinde kullanıcılara sunumuna ilişkin piyasa faaliyetlerini uluslararası mekanizmaların belirlediği şeffaflıkta, eşitlikçilikle ve istikrarlı biçimde sürdürülmesi için düzenlenmiş yönlendirme, gözetim ve denetim faaliyetlerine uyması gerekiyor.

İşte İran; yaptırımların ardından dünyanın diğer ülkeleriyle türlü ekonomik münasebetlerini geliştirebilmek için gerekli ekonomik işbirliği programlarını düzenliyor.

Bu kalemden olmak üzere yıllarca İran’a uygulanan BM ambargosunu deldiğini itiraf eden,

“İran Merkez Bankası’na ve İran Ulusal Petrol Şirketi’ne uygulanan ambargoya rağmen buralara yıllarca para aktardım. Ambargoyu delerek kendi şirketlerimin ve yurtdışında ortaklığım bulunan şirketlerin kara listeye alınmasını göze aldım. Eğer Amerikalıların eline düşseydim kendimi Guantanamo’da bulurdum” diyen iş adamı Babek Zencani’ye, devleti dolandırma suçlamasıyla idam cezası verildiğini duyuruyor…

Zencani’nin yargılandığı davada savcı, Zencani’nin İran dışındaki kara para aklama faaliyetlerine dikkat çekmiş ve Türkiye’de de para ticareti ve bankacılık faaliyetlerinde bulunduğunu vurgulamıştır.

Zencani’nin ismi Azeri asıllı iş adamı Reza Zarraf ile anılıyordu.

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı müfettişlerinin hazırladığı bir raporda bu ikili arasındaki ilişkiler ortaya çıkarılmıştı ki;Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki bir dizi şirketin sahibi ve işletmecisi olarak tanınan Reza Zarraf’ın;ABD’ye karşı dolandırıcılık: Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası’nı ihlâl etmek (ABD’ye maruz kaldığı herhangi bir olağanüstü tehdide karşı ulusal acil durum ilanı ve sonrasında karşılıklı ticareti düzenleyen yasa): Bankacılık sistemine karşı dolandırıcılık: Para aklama iddialarıyla Miami’de tutuklandığı haberleri geçiyor.

Akıllara 2013 son günlerinde yaşanan o günün Başbakanı Erdoğan ve Fethullah Gülen arasındaki dalaşma geliyor.

Yazılan ve söylenilenlere göre aralarında iş adamları, banka müdürleri, belediye başkanları, bakan çocuklarının da bulunduğu bir organize suç örgütü Türkiye hükümeti ile birlikteydi.

BM Güvenlik Konseyinin nükleer programından vazgeçmesi, aksi halde gelirinin çoğunu petrolden sağlayan İran’ın merkez bankaları ile işlemlerinin askıya alınmasıyla fiziki ve psikolojik olarak çökertilmesini öngören kararını by-pass ediyorlardı…

Nasıl? Reza Zarraf’ın önemli rol oynadığı suç organizasyonunda hükümet, İstanbul’da bazı arazileri usulsüz olarak imara açıyor,

Kazanılan milyonlarca liralık rantın bir bölümü örgüt tarafından iç edilirken, diğer bölümü aklanıp dövize ve altına çevrildikten sonra İran’da Babek Zencani vasıtasıyla doğal gaz ve hampetrol ithalinde kullanıyordu.

Şimdi, ABD’nin Reza Zarraf’a yönelttiği suçların hepsi Türkiye’de ve hükümetin bilgisi dahilinde işlenmişti.

Yaygın kanaate göre o günün Başbakanı Erdoğan bazı belge, ifade ve ilişkilerin deşifre olması halinde soruşturmanın oğullarına ve kendisine ulaşabileceği ihtimaline karşı tedbirler aldı.

Ortada çok büyük yolsuzluk,rüşvet iddiaları ve bununla ilgili bir soruşturma varken, soruşturmanın yasalara ve hukuka uygun biçimde yürütülmesini önlemek ve olayın üstünü örtmek için elinden geleni yaptı.

Halbuki Rusya’nın girişimi ile Suriye İç Savaşı’nın siyasi çözümüne ilişkin Cenevre Görüşmeleri;

Arka planda ABD’nin küresel, Rusya ve Çin’in bölgesel liderler olarak 3.Dünya Savaşına yol açmadan Suriye’de iç savaşın yayılma olasılığının önüne geçilmesini: Ortadoğu ülkelerinin kendi ekonomik ve demokratik kriterlerinde olgunlaşmasını: ekonomilerinin bağlı olduğu petrol ve gaz akışının Hürmüz Boğazı ve Doğu Akdeniz su yollarından serbest olarak yapılmasını; bütün bunların uluslararası hukuk çerçevesinde şeffaflık, eşitlikçilik ve istikrarlı biçimde sürdürülmesini öngörüyor.

Bu büyük ülkelerin küresel barış, istikrar ve gelişmeye katkı sağlaması iddiasıdır.

Öncelikle BM merkezinden yenilenmiş bir Uluslararası Hukuk sistematiğinin küresel sistem ağlarına yansıtılması gerekiyor.

Böyle bir dünyada, bir suç örgütünün İran’daki ortağı Babek Zencani’ye verilen idam cezasının, Türkiye ayağında yeralan Reza Zarraf’a ve büyük suç baronu rolünde Erdoğan’a  yansımasından kaçınmak mümkün değildir.

Ya Erdoğan’a Suriye ve Irak’taki faaliyetlerinden dolayı atılı suçlar?

“Şuyu vukuundan beter” bir noktada, uluslararası bir suç baronu olduğu iddia edilen Erdoğan’ın Türkiye’yi temsil etmesi bu millete yakışmıyor.

Hele ki bu baronun cezalandırılması ya da aklanması şerefini ABD, Rusya, İran gibi ülkelere bırakmanın asla ahlakî  bir yanı bulunmuyor…

Doğru’nun Hak’kı Yanlış’ın Boynuna…

AHMET KILIÇASLAN AYTAR

24.3.2016