Ahmet Kılıçaslan Aytar; BİR GECE ANSIZIN

BİR GECE ANSIZIN

Suriye’ye yönelik BM destekli Cenevre uluslararası barış süreci sonuç vermedi.
Suriye’de Rusya, Türkiye, İran  ile ABD, Birleşik Krallık, Fransa nüfuz alanları oluşturdu.
Her biri barış  sürecini egemen oldukları topraklarda yönetir hale geldi.
Şimdi bu çerçevede barış için yoğun müzakereler yapılıyor… 
 
*
ABD’ nin Rusya ve İran teminatındaki Suriye’de kalmakla ilgili merkezi politikası;
1- Birleşik Krallık, Fransa ile birlikte Kuzey Suriye’de petrol, gaz ve taşımacılık için oluşturdukları koridorda, Kürt tabanı üzerinde  çokuluslu bir şirketler devleti oluşturmaya,  
2- İran’ ı Suriye’den terk etmeye zorlamaya,
3- İŞİD’i bitirmeye,
4- Türkiye’nin taleplerini dengelemeye, 
5- Körfez ülkelerin desteğini sağlamaya dayanıyor.
Pentagon ise Rusya’ya Suriye’nin geleceğine dair tek başına söz hakkı tanımamak için askerlerini bu ülkede muhafaza etmekte ısrar ediyor…
 
*
BM Genel Sekreterinin Suriye Özel Temsilcisi Steffan de Mistura ile  Cenevre’de yapılan görüşmelerde;
1-  ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Suudi Arabistan, Mısır ve  Ürdün; 
Rusya tarafından yürütülen Astana ve Soçi süreclerini, sürece müdahil olmadıkları için reddettiler.
Böylece hem Soçi kararlarını çiğnediler hem de Rusya’nın krizin çözümünde üstlendiği role karşı çıktılar.
Aslında ABD vazgeçilmez süper güç statüsünü korumak isterken ,
Birleşik Krallık ve Fransa ülkeyi el altından kontrol etmelerini sağlayacak kurumları dayatarak, sömürgeci projelerini sürdürmek niyetindedirler.
2- Rusya ve İran; Suriye’de anayasa reformu ve seçimlerin BM nezaretinde yapılmasını istiyor,
3- Suriye Hükümeti ise BM çerçevesini kabul etmektedir ancak BM’nin ya da başka bir ülkenin siyasi diyaloğa müdahale etme ya da taraflara çözümler getirme girişimlerini reddediyor.. 
4- Almanya, vatandaşlarının sosyal yük getirdiği için şikayetçi olduğu, üstelik çoğunluğunu ağır sanayiye entegre edemediği,
NATO ve Alman işverenlerinin talebiyle ülkesine nakledilen Suriyelilerin ülkelerine geri gönderilmesini,
Ancak serbest seçimlere giden bir siyasi çözüm imkanı olması durumunda yeniden inşa sürecine katılmaya hazır olduğunu bildiriyor.    
5- Türkiye, Suriye’de ikinci bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurma niyetindedir.
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonları ardından Fırat’ın doğusuna akmayı ve Suriye’nin kuzeyini ilhak etmeyi,
Kuzey Suriye’de petrol, gaz ve taşımacılığında lider ülke olmayı, 
Böylece Osmanlı Devleti’nin son meclisinin “Misak-ı Milli’sinin”  Suriye ile ilgili kısmını gerçekleştirmeyi istiyor.
6- 27 Ekim’de ABD Savunma Bakanı J.Mattis ise, Bahreyn’de yaptığı toplantıda, Rusya’nın Suriye’deki askeri müdahalesini takiben Ortadoğu’daki yerini almadığını söylüyor.
“Rusya’nın bölgedeki varlığı, Ortadoğu’ya olan uzun soluklu, kalıcı ve şeffaf ABD taahhüdünün yerini alamaz ” diyor…  
 
27 Ekim’de yukarıdaki ülkelerden Fransa, Almanya, Türkiye ve Rusya İstanbul’da uluslararası bir zirve tertip ettiler.
İstanbul zirvesi, tema bakımından  Suriye konusunda yapılan uluslararası toplantılardan farklıydı. 
Önceki Suriye konulu uluslararası toplantıların tamamında “Suriye Krizi” tartışılıyordu.. 
Bu kez Suriye’ nin birliği, ulusal egemenliği ve toprak bütünlüğünü garanti edecek bir siyasi çözüm üzerinde duruldu.
B. Esad’ı cumhurbaşkanı seçip seçmemek Suriye halkının iradesine bırakıldı,
Herkes öncelikle Suriye krizinin çözümüyle artan kendi kaygılarını söz konusu etti…  
İstanbul Zirvesi’nde Rusya’nın siyasi alanda kaydettiği başarılar desteklendi ama hiçbir karara varılmadı.
Hiçbir ülkenin işbirliği yapmadan ya da başkalarıyla zımni bir anlamaya girmeden Suriye’yi dengeleyemeyeceği ya da yeniden inşa edemeyeceği kanaati oluştu.
 
*
Bu sırada 10  Ekim’de İslam Devleti (İŞİD), Hawa’da,
29 Ekim’de bu kez Fırat bölgesi yakınında Hajin’de, Suriye Demokratik Güçlerine (SDF) karşı bir saldırı yürüttü. 
SDF’nin daha önce temizlediği bir çok köy İŞİD  tarafından talan edildi. 
Irak  sınırına yakın Susah ve Baghuz kasabasını aldılar, şimdi İŞİD bu yol üzerinden Irak sınırına ilerliyor.
Orta Fırat Vadisi’nde savaşın zorluğu, IŞİD’in hâlâ zorlu bir güç olduğunu gösteriyor.
 
*
SDF  başka sorunlarla da karşı karşıyadır…
2016’da İŞİD’ten kurtardıkları Kuzey Suriye’deki Manbij’de, Türkiye ABD ile birlikte devriye geziyor…  
SDF bir taraftan Hajin’de İŞİD ile savaşırken, diğer tarafta Türkiye ile doğacak bir gerilimden endişe duyuyor.
Ortağı ABD’den medet umuyor.
ABD ise ortağı SDF’nin hem İŞİD hem de NATO üyesi Türkiye’nin YPG’i terörist olduğu iddiasıyla garip bir karmaşada gibidir, ancak;
 
*
İstanbul Zirvesi’nde Erdoğan’ın “Çok yakında komandolarımızla Fırat’ın doğusundaki terör yuvalarını darmadağın edeceğiz” demesinin ardından,
28 Ekim’de Türk Silahlı Kuvvetleri, Fırat’ın doğu kıyısında ve Türkiye sınırına hakim yükseltilere sahip Zor Mağar bölgesindeki YPG mevzilerini bombalıyor.
 
*
Erdoğan, büyük olasılıkla YPG’yi Gire Spi’den çıkarmayı ve o bölgeyi milis vekilleriyle tutmayı hedefliyor.
Böylece Cezire ve Kobani arasındaki  kara bağlantısını  kesecek ve tüm bölge Türk saldırılarına karşı savunmasız hale gelecektir. 
Çünkü Erdoğan, Suriyeliler için yeni güvenli bölgeler kurma bahanesiyle, kuzey Suriye’nin üçte ikisini kontrol etmeye çalışıyor… 
Suriye Demokratik Konseyi’ne ABD önderliğinde İŞİD’le mücadele koalisyonunun bir partneri olarak,
Türkiye’nin Kobani’deki iki köye saldırmasını kınamak ve Şam yönetiminin sorumluluğu üstlenmesini istemek kalıyor.
 
*
Ve Erdoğan, ısrarla “Bir gece ansızın” Fırat’ın doğusunda daha kapsamlı operasyon yapılacağını açıklıyor.
Çünkü yeni bir operasyonun Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası konumlandırılması açısından  çok önemli olduğuna inanıyor.
Bu yüzden Suriye’deki Kürt gruplarını destekleyen ABD’ye bir kez daha meydan okuyor.
 
*
Halbuki bir Türk- Kürt savaşı ABD için Türkiye’nin taleplerinin dengelenmesi ve yeniden mecrasına dönmesinin bir fırsatı,
Radikal terör örgütleriyle küresel mücadelede Müslüman Kardeşler Örgütü’nün “İslamcı Cihad” ideolojisine büyük bir darbe anlamına gelecektir.
 
1. 11. 2018
 AHMET KILIÇASLAN AYTAR