Ahmet Kılıçaslan Aytar; AVRUPA’DA DAHA ÇOK MİLİTARİZM

AVRUPA’DA DAHA ÇOK MİLİTARİZM

Almanya, 19 Aralık’ta Berlin’deki Noel panayırında birçok milletten bir düzine insanın sadece kamu makamlarının beceriksizliğini değil,

Aynı zamanda, Temmuz 2015’ten beri Almanya’da yaşayan ve İslam Devleti’nin (IŞİD) Alman ağı ile bağlantısı olduğu iddia edilen suikast zanlısı Anis Amri’nin belgeleri Tunus’tan çok gecikmeli geldiği için ölmüş olması skandalının arkasını bırakmıyor.

 

*

Polis, 23 yaşındaki Pakistanlı bir sığınmacıyı, Berlin’in merkezinde bir kalabalığın arasına dalan kamyonu sürdüğüne dair kanıt olmadığı için serbest bırakmıştı.

Sonra aracın sürücü koltuğunun altında Amri’nin kimliği bulundu.

İlk kuşkulunun DNA örneğini bulmak için aracın daha önce incelenmiş olmasına rağmen bunu neden bir buçuk gün sonra bulunduğu sorusu yanıtsız kaldı.

Kaçmakta olan bir failin kartvizitini neden olay yerinde bıraktığı kafa karıştırdı…

 

*

Eldeki bilgiler Berlin saldırısının sorumluları hakkında kesin hiçbir şey söylemeyi mümkün kılmıyor.

İslamcı bir arka plan dışlanmıyor ama yerli sağcı güçlerin bir provokasyonu da göz ardı edilemiyor.

Federal Adalet Bakanı H.Maas, yaşananlar ve ortaya çıkanlardan sonra kimsenin hata yapılmadığı iddiasında bulunamayacağını söylüyor…

 

*

Olaya ilişkin belirsizlik politikacıları ve medyayı;

Berlin saldırısını sığınmacılara karşı ortak bir kampanya başlatmak ve devlet aygıtının büyük çapta takviyesini talep etmek için kullanmaktan alıkoymuyor.

Aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif (AfD), Sol Parti (LINKE), Yeşiller (GRÜNE) bu konuda başı çekiyor.

Tüm politikacılar, devlet yetkilerinde kapsamlı bir artış ve sığınmacılara yönelik daha sert baskı yönündeki taleplerde birbirleriyle yarışıyor…

 

*

Herkes Almanya sınırlarının kontrolsüz bir şekilde açılmasına ek olarak polisin, devlet personelinin ve teknik donanımın herhangi bir risk durumuna uygun olmadığından hareketle;

Kendisini sağcı bir kampanyanın başına yerleştiriyor ve Başbakan A.Merkel protesto ediliyor.

 

*

Ama kimse Anis Amri’nin saldırıyı güvenlik kurumlarının gözleri önünde hazırlamış olduğu, hattâ Almanya’da keskin bir sağa dönüşü hızlandırmak amacıyla onlar tarafından muhtemelen aktif bir şekilde desteklenmiş olduğu artık ortada olmasına rağmen,

Gizli servislerin şaibeli rolü hakkında tek bir kelime etmiyor…

 

*

Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) başkanı ve Başbakan A.Merkel, gelecek sonbaharda yapılacak Bundestag seçimlerinde dördüncü dönem başbakanlık için aday olmayı planlamaktadır.

Şimdi Irak, Suriye, Libya ve Afganistan ile Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya’daki diğer ülkelerdeki yağmacılık savaşlarından kaçan sığınmacıları kabul etme tavrını uzun zaman önce bırakmış olmasına ve sığınmacıları insafsızca caydırma ve sınır dışı etme yönünde bir yol tutmuş olmasına rağmen sığınmacı sorununa yumuşak kalmakla suçlanıyor…

 

*

Aslında A.Merkel, daha Mart 2014’te Rusya ile Kırım’ın yeniden birleşmeleri sırasında,

ABD tarafından Avrupa Birliği’nin Rusya karşısında saflarını sıkılaştırması ve yaptırımları daha da şiddetli şekilde uygulaması baskısıyla karşı karşıya kalmıştı.

Çünkü Almanya’nın büyük sanayicileri ekonomi üzerindeki yıkıcı sonuçları da göz önünde bulundurarak bu yaptırımları sürdürmekte hayli zorlanıyordu.

Ama Merkel, ABD’ye rağmen Rusya- Baltık Denizi -Almanya güzergahı üzerinde daha çok doğal gaz taşıyacak North Stream boru hattının ikinci aşamasının yapımını tamamlama kararını vermişti…

 

*

Ya da ABD; çok uluslu şirketlerinin kârlarını katlamak için 2013’ten beri süren Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması pazarlıklarında,

Avrupalı büyük şirketlere karşı özel tahkim mahkemelerine başvurarak hukuksal girişimde bulunabilmenin  baskısını kurmuştur.

Bu gerçekleşirse, ABD’li çokuluslu şirketler Avrupa Bankalarının finansal yatırımlarıyla ilgili mevzuatlar ve hatta bu bankaların desteklenmesi konusunda istediklerini dikte edebilecek, Avrupa Devletleri egemenliklerini topyekun kaybedebileceklerdir…

 

*

Bu yüzden Başbakan A.Merkel görüşmelerde Avrupa’nın egemenliğini korumak için ABD’nin tali konulardaki taleplerine uygun davranarak hassas bir oyunu sürüklüyor.

Ne ki, ABD oyunu çözmüş ve Merkel’in görevinden uzaklaştırılması düğmesine basmıştır.

O yüzden Başbakan Merkel’e karşı sığınmacılar noktasından başlatılan kampanya, şimdi Berlin’deki suikast üzerinden tüm hızıyla sürüyor.

Alman şansölyesinin ayağının kaydırılması ve Avrupa’ya Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’nı dayatmak hedefleniyor…

 

*

Muhalif aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif (AfD), Sol Parti (LİNKE) ve Yeşiller(GRÜNE) ise Almanya’da ve uluslararası ölçekte derinleşen toplumsal ve siyasi kriz koşullarında giderek artan bir şekilde,

Kimi Alman bankaları ve büyük şirketlerinin çıkarlarını ilerletmek teziyle aşırı sağcı milliyetçiliğe yaslanıyor.

 

*

Madem ABD ve Rusya emperyal bir politika izlemektedir ve her ikisi de Ortadoğu’ya insan haklarından ve demokrasiden kaygı duydukları için değil nüfuz alanları uğruna müdahale etmektedirler;

O halde Alman emperyalizminin de çıkarlarının peşinde olması gerektiğinden yanadırlar…

 

*

Bu tepkiler Almanya ile sınırlı kalmıyor

Avrupa çapında sağcı partiler ve hükümetler de Berlin saldırısından hareketle kendi otoriter ve yabancı düşmanı politikalarına sarılmışlardır

Başta Almanya’da olmak üzere militarizmin yararlı olacağından yanadırlar.

“Donald Trump, NATO ittifakını modası geçmiş diye önemsemezken, Avrupalıların II. Dünya Savaşı’ndan bu yana geleneksel duruşu olan pasifizm; İşte Putinci yayılmacılığa karşı NATO’nun doğu sınırlarına sokulmasıyla parıltısını yitiriyor” biçiminde düşünüyorlar.

 

*

ABD ise Almanya’nın güvenliğe daha fazla yatırım yapacak olması ve Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi’ne (National Security Agency – NSA-), İngiliz Gizli İstihbaratı’na (The Secret Intelligence Service -MI6- ), Fransız Dış Güvenlik Genel Müdürlüğü’ne (Direction Générale de la Sécurité Extérieure -DGSE-) daha fazla minnet gösterecek olması ihtimalinden son derecede memnundur…

 

*

Türkiye’de ise ABD’nin bölgedeki çıkarlarına ya da bölgedeki ülkelerin rejimlerini ve sınırlarını değiştirme ve böylece tüm bölgeyi hakimiyeti altına alma girişimine Türk askerinin “koç başı” yapılması görüntüsüne rağmen TSK’nın tüm kurumsal kimliği sıfırlanmıştır

TSK yönetsel anlamda AKP siyasal iktidarına bağlanmıştır, bu suretle siyasi hareket elini çok güçlendirdiğini zannetmektedir ama,

Türkiye’nin Ortadoğu’da yöneldiği yeni politikada NATO’nun ya da en azından Atlantik İttifakı Birleşik Komutasının dışına çıkması olasılığı karşısında da derin şaşkınlık yaşanıyor.

Bu durumda TSK’nın askeri istihbari ve operatif yetenekler anlamında ya tamamen NATO’nun emrine girmiş olduğu ya da tamamen etkisiz bir güç kaynağı haline dönüşmüş olması durumu bir türlü anlaşılamıyor…

15.1.2017

AHMET KILIÇASLAN AYTAR