Ahmet kılı.aslan Aytar; Gelecek İçin Cumalar

GELECEK İÇİN CUMALAR
Bu ay başında, emisyonsuz bir yelkenli ile Atlas Okyanusu’nu  geçen İsveçli on altı yaşındaki iklim aktivisti Greta Thunberg,
Bir televizyon kanalında eski Başkan B.Obama ile birlikte oldu.
İklim değişikliğinin, “herhangi bir acil durum olmadığını fakat her şeyden önce acil bir durum olduğunu” söyledi.
“Bu, insanlığın şimdiye kadar karşılaştığı en büyük krizdir” dedi.

*
Thunberg, Cuma günü  ABD’deki en yüksek profiline ulaştı.
Küresel İklim Grevi Haftası münasebetiyle  “Gelecek İçin Cumalar – Fridays For Future” hareketinin çağrısını destekledi.
New York/ Manhattan Battery Park’ta ve dünyanın  yüzlerce noktasında  milyonlarca insan  iklim krizi konusunda eylemsizlikleri protesto etti.
Protestolar Pazartesi günü başlayacak BM İklim Eylemi Zirvesi ile aynı zamana denk geldi.

*
İklim değişikliği,insanlığın hayatını tehdit ediyor.
Bilimsel araştırmalar, büyük ölçüde biyolojik yok olmaya yol açacak bir kitlesel yok olma sürecinde olunduğunu gösteriyor.
Araştırmalara göre  iklim değişikliğinin yüzde 97’si insan faaliyetlerinden kaynaklanıyor.
İnsan toplumunun büyük kısmı kendi eylemleriyle olsa bile büyük tehlike altında bulunuyor…

*
Artık Hükümetlerarası İklim Değişikliği Komitesi raporlarının gösterdiği hedeflerin  yeterince iyi olup olmadığına dair tartışmalar azalmıştır.
İklim Değişikliği krizini yenmek için Norveç, İngiltere, İsveç ve Fransa yasalara net sıfır emisyon hedefini yazdı.
Çok sayıda ülke benzer yasaları değerlendiriyor ya da bağlayıcı olmayan hedeflere yöneldi.
Yüzlerce şehir, bölge ve münferit şirket benzer taahhütlerde bulundu…

*
Yine de bu satırlar temel bir gerçeği maskeliyor:
Çünkü hedefler, niyetten başka bir şey ifade etmiyor ve atmosferden tek bir karbon dioksit molekülünü eksiltmiyor.
Mesela İngiltere, dünyada on yıl önce bağlayıcı karbon hedefleri getiren ilk ülkeydi.
Ancak  İngiliz hükümetleri defalarca birçok iklim politikasını parçalara ayırdı ya da ölçeklendirdi .
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Komitesi defalarca İngiltere’yi gelecekteki taahhütlerini yerine getirmesi konusunda uyardı.
İngiliz hükümetleri ise her defasında ” hükümetin  başka güçlü eylemler yapması için düşük maliyetli hedefleri” tercih etti…

*
Bu noktada hükümetlerin iklim kriziyle ciddi mücadelesinde radikal hedeflerle başetmesi için radikal politikalara ihtiyaçları olduğu anlaşılıyor.
1- İklim eyleminin sorumluluğu bireysel bir bakanlığa değil, Başbakanlık veya Hazine ya da dünyadaki eşdeğer ofisler çatısına alınmalı,
Her bakanlık  hükümetin iklim krizi eylemlerini  koordine etmekle görevlendirilmelidir.
2- İnsanlar sıfır karbona geçişe dahil edilmelidir.
Çünkü araştırmalar politikacıların iklim politikalarını gizlilik yoluyla, açık tartışmalardan uzaklaşarak dayatmaya çalıştığını gösteriyor.
Bu  demokratik  bir yol değildir ve geri tepme olasılığı yüksektir.
Halbuki iklim eylemi vatandaşlarla devlet arasında sürekli bir sosyal bir sözleşme olmalıdır.
3- Hükümetler iklim eyleminin politik profilini arttıran somut etkili  politikalar uygulamalıdır.
Mesela, yenilebilir enerji üretme ve satma hakkı teşvik edilebilir ya da benzinli ve dizel araçlara  reklam yasağı uygulanabilir.
4- Hükümetlerin mutlaka fosil yakıtlardan uzaklaşmaya açık ve somut taahhütlerde bulunan bir İklim Acil Durum Stratejisi olmalıdır.
Bu strateji ile hükümetler küresel ısınmayı 1.5 santigrad derece ile sınırlamak için bilinen fosil yakıt rezervlerinin kullanımına limit koyabilmelidir.
5- Ulusal Stratejilerde kaçınılması mümkün olmayan karbon emisyonları, negatif emisyon teknolojileri ile dengelenmeledir.

*
Peki ama iklim değişikliği neden dünyanın en büyük haberi olmuyor?
Neden aşırı hava olayları ya da bireysel türlerin neslinin tükenmesi olayları gibi iklim bozulmalarının etkileri,
Ya da Dorian gibi kasırgaların haber değeri oluyor da, atmosferik karbonun yavaş yükselişinin haber değeri  olmuyor?

*
Haber değerleri ile ilgili yapılan çalışmalar, haber öyküsünde iki kilit unsurun  “kötü haber ” ve ” vurgu değeri- magnitude” olduğunu gösteriyor.
Ama dünyadaki yaşamın çoğunun neslinin tükenmesi kesinlikle bu iki kriteri karşılamıyor.
Çünkü iklimin bozulması “güç seçkinleri”nin “gazete gündemi” olarak tanımladığı kriterlerle çakışıyor.
Bu, kitle iletişim araçları içindeki güç yapılarının iklim değişikliğinin çok önemli bir konu olarak ele alınmasını önlediği anlamına geliyor.

*
Halbuki gazetecilerin rolü hakkındaki en yaygın iddia, “sessize ses ol ve iktidarlara gerçeği söyle” betimlemesidir.
Ama kitlesel medyanın daha geniş bir toplumdaki rolü konusundaki çoğu akademik araştırma,
Gazeteciliğin “dördüncü güç” olarak oynadığı rolde bu romantik kavramlara aykırı düştüğünü gösteriyor…

*
Çoğu kitle iletişim kuruluşunun ticari niteliği, reklam gelirlerine bağımlılık  anlamına geliyor.
Editoryal olarak bir reklam yanında insan tüketiminin artan atmosferik karbondioksit seviyelerini nasıl artırdığına dair bir makale,
Ya da barbekü için indirimli sığır eti ilanı yanında küresel et tüketimi ile iklim dağılımı arasındaki bağlantıyı açıklayan bir yazı garipseniyor.

*
Halbuki haber kuruluşları, karmaşık bilimsel kavramları çoğu insanın anlayabileceği bir dilde açıklamak için önemli bir konumdadır,
Bu yüzden öncelikle gazetecilerin, haberlerinde analiz ve doğrulama yeteneklerini iyi bir gazetecilik yoluyla yeniden kazanmaları,
Ancak rakip iddiaların göreceli değerini doğrulamak için bilimsel okuryazarlıklarını geliştirmeleri gerekiyor.

*
En azından bir sosyal bilim olarak iklim değişikliğini daha iyi kavrayabilen gazeteciler;
Haberlerinde kurumsal lobicilerin etkisini ve onların halkla ilişkiler faaliyetlerini azaltabiliyorlar.
Ama bilimsel okuryazarlık eksilince gazeteci, iklim değişikliği konusunda bilimsel uzlaşıyı ancak bir tartışma olarak rapor ediyor yani aslında gizliyor.
Böylece iklim bozulmalarını daha az acil hale geliyor ve daha az haber değeri kazanıyor…

*
Bu yazı da, geniş güç yapılarının işleyişi dikkate alındığında,
İklim Değişikliği ile mücadele eden bilimciler, aktivistler, gerçek gazeteciler, hükümetler  ve insanlığa küçük bir katkı yolunda sadece bir iyimserlik noktasında kalmasın.

21. 9. 2019

Ahmet Kılıçaslan Aytar