Abdullah Nihat Yılmaz yazdı; MASUMİYET..

“MASUMİYET”…

Bu bir film, sinema filmi… Senaristi, yönetmeni, hatta yapımcı ortağı da Zeki Demirkubuz olan, çok izlenmiş, çok ödül almış, çok konuşulmuş ve de üstüne çok müspet inceleme yazıları yazılmış – 1997’de vizyona giren – bir Türk filmi.

Ancak benim bu filmle tanışmamın tarihi böylesine eski değil! Mesela tanışma tarıhımız 3 Ocak 2016, saat 20.00’dir ki, daha dünkü gibi bir olay! O da, Mostart Film Club sayesinde.

Ve hemen belirteyim: “Masumiyet” güzel bir film! Ve, iyi ki izlemişim diyorum!  Çünkü  ben onu ”eh işte şöyle böyle bir dram” diye duymuştum, oysa izledikten sonra bütün dramlardan daha  çarpıcı bir dram olduğunu ve izleyiciyi perdeye yapıştıran bir çekicilik taşıdığını gözlerimle gördüm,  inandım. Yani görüntülerin doğallığı, tiratların inandırıcılığı, sahnelerin çekimindeki ustalıklar hiç de öyle “eh işte şöyle böyle” makamıyla okunamaz çünkü… Diyebilirim ki, her yanı özel  ve özgün ve de mükemmel olan yeni bir  sinema olayıydı bu benim için…

Fakat sözcük olan “masumiyet”le eşanlamlı sayılamaz elbet! En azından, sözcüğün anlamı ile filmin dramatik aksiyonu ve dram kişilerinin imajları arasında  kopukluklar da gözlemlenebiliyor ki, göze çok batırılmak istenmemiş görünseler bile, varlar!

Ki, “masumiyet” sözlüklerde bir “masum olma hali”dir sadece, “masum” dan geliyordur ve de bu “masum” eşittir “kabahatsiz, suçsuz, günahsız…” olmak. Yani bir toplumda suçlar, günahlar, kabahatler işleniyordur ama seninki işlememiştir, “masum”dur. Yahut işlemiştir de cezasını çekmiş ve nadim olmuştur. Bu! Ama ayrıca birşey daha vardır sözcük anlamına göre yahut laf olarak: “Masum”, bir biçimde devletin, toplumun yahut  toplum içinde başka bir kadirbilirin koruması altındadır… Töreler, yasalar, yönetmelikler, dinler, mezhepler, tarikatlar, etik gereklilikler, vs, vs, vs hep bu yönde düsturlar çizmişlerdir. Yani öyle sıradan “masum”lar bile cascavlak ortalıkta bırakılamazlar!  MIŞ!

(Peki gerçeklik bu mu? Hele kapitalist bir düzende?)

İşte filmleşen MASUMİYET bu duruma bir ayna tutuyor…

Konu, “güçlü bir hayat kadını olan (Uğur), bu kadına saplantılı bir adam (Bekir), hapisten yeni çıkmış iş arayan (Yusuf), anası hamileyken yediği dayaktan sağır ve dilsin doğan küçük Çilem ve otelci Mehmet etrafındaki sıradan olaylarla” oluşmuştur. Ve kişilerin her biri masumdur! Ama kimi imajsız, kimi mesleksiz, kimi işsiz, kimi öksüz ve de her biri örgütsüz, sahipsiz, korumasız…Ve de hepsi MASUM sahiden.

(Ama bunları koruyan bir allahın kulu yok!)

İşte film böyle masumiyetin bir fotoğrafı olmaktadır… kişilerin ilişkilerindeki ilerlemeyen derinlikler! Uğur’la Bekir’in kavgalarındaki süper görüntüler, hapisten çıkan Yusuf’un amaçsız, umutsuz ve verimsiz dolanıp durması, Çilem’in dolmayacak çilesi, Mehmet’in kıt müşterili oteli… ve de tüm bu görüntülerin bütünleşip yumaklanması!…Ve işte bütün bunlar sanatçı usta eller tarafından, bir çeşit görünmez devinimlere sokulup değişik algılara da açık tutularak filmleştirilmiş…ki, harika. Ve hak ettiği ödülleri de gırla…

“Mesela, 34’ncü Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Halk Jürisi Avni Tolunay ödülü kazanılmış ve de,

En iyi kadın oyuncu ödülü Derya Alabora’nın,

En iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü de Haluk Bilginer’in…Olmuş…

Mesela, 10’ncu Ankara Uluslararası Film Festivali’nde,

En iyi kadın oyuncu Derya Alabora,

En iyi erkek oyuncu Haluk Bilginer…

Mesela, Altın Koza Film Festivali’nde,

En iyi kadın oyuncu Derya Alabora,

En iyi erkek oyuncu Haluk Bilginer,

En iyi yönetmen, Zeki Demirkubuz,

Ve en iyi kurgu, Mevlüt Koçak…

Ve mesela, 17’inci İstanbul Film Festivali’nde,

Yılın en iyi Türk filmi yine o: Masumiyet…”

Daha ne olsundu ki! Tek kelimeyle BRAVO…

Ve ayrıca, başta Yönetmeni olmak üzere, olayı sanat düzeyine yükseltip filmleştirmekte emeği geçenlere tebrikler, teşekkürler.

Bunlarla birlikte, bir de diyeceğim var: Eğer biraz da çözüme kapılar aralanabilseydi, hiç bir kimse  önüne geçemeyecekti bu sahici; MASUMİYET’ in…

 

      Abdullah Nihat Yılmaz

         11 Ocak 2016, Londra.