Abdullah Nihat Yılmaz; ‘Çanakkale ne idi,ne değildi’ (1)

ÖNCE ÇANAKKALE DİRENİŞİMİZ

ARDINDAN KURTULUŞ SAVAŞIMIZ

VE DE HOŞGELDİN BAĞIMSIZ CUMHURİYETİMİZ…

Özünde ilk ikisi de Savaştı bunların. İkisi de can almış, kan dökmüş…ikisi de açlık, yoksulluk, öksüzlük, salgın hastalıklar ve perişanlıklar getirmiştir…Ve ikisi de savunmaya dönük birer var olma savaşı olmuşlardı… Ve de bu kimlikleriyle gelip yazımızın başlığına oturmuşlardır: İlki Çanakkale DİRENİŞİ, 1915/1916….İkincisi, Kurtuluş SAVAŞIMIZ, 1919/1923. Ardarda ve iç içeydi bunlar… Ve, diyebiliriz ki, bu savaşların muhkem birer bağları da vardı biribirileriyle… hem o kadar çoktu ki, “Çanakkale” denince  hemen ardından  “savaş” dökülüyordu ve halen de dökülüyor ağızlarımızdan!  Şimdilerde sadece biliyor da değiliz olayları, yaşıyoruz da aynı zamanda… bu savaşların sıcaklığı toplumsal yaşamımızdan silinmiştir diyebilecek bir babayiğit ise henüz anasının karnından doğmamıştır. Oysa, yine de  bazan, “Çanakkale savaşı”  deyip çıkıyoruz işin içinden!

Oysa her kent böyle Çanakkale gibi mi? Her kent savaşı mı çağrıştırıyor? Mesela Londra çağrıştırıyor mu herhangi bir savaşı?.. Sivas, Muğla, Tiflis, Rabat, Moskova, Paris, Miami,Lusaka, Santa Cruz, Los Angelos, Pekin, Elazığ, Giresun, vb … hemen aklımıza “savaş”ı mı getiriyor, “savaşı” mı çağrıştırıyorlar?

O zaman  az önce sözünü ettiğimiz o “muhkem bağlar” ın neler olabileceğini soruşturmamız  gerekecek: Ne idiler?, ne oldular?

Önce tarih baba adına konuştuğunu söyleyen o malum kişiye  soralım bu bizim meseleyi, bakalım ne diyecek!

Sorumuz şu:

  • “Çanakkale Savaşı nedir?

Aldığımız yanıt ise, aynen şöyle:

  •     “Çanakkale Savaşı, Birinci Dünya Saşaşı sırasında 1915/16 yılları arasında Gelibolu

Yarımadasında Osmanlı Devleti ile İTİLAF devletleri arasında DENİZ ve KARA

muherebeleridir. İTİLAF Devleri’nce Osmanlı Devletinin başkenti konumundaki

İstanbul’u alarak boğazların kontrolünü ele geçirmek, Rusya’yla güvenli bir tarım ve

askeri  ticaret yolu açmak, Alman müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak

İTTİFAK Devletlerini zayıflatmak amacı ile açılan cephedir.”

Gerçek mi bu yanıtı? Evet, gerçek!  Peki doğru mu????….  Bu sefer işler çatallaşacak tabitıyla! Hem, nasıl doğru olacak ki? Yani haktan hukuktan yana, insandan, insanliktan yana olan, hatta olabilicek olan herhangi bir yönü mü var ki doğru olsun?…   Sen kalk adın “İtilaf devletleri” değil de, ne olursan ol, topraklarımı işgal, hatta ilhak etmeğe giriş, ülkemin bağımsızlığına, halkımın valığına, malına, mülküne ve geleceğine el koy, keyfine uygun sömürü soygun sistemini yerleştir ve de paşa paşa keyfini sürdür!  Elbet, Ülkem bağımlı, halkım köle olmuş, sana ne umur!  Peki reva mı bu zulüm? Yani altta kalanı kurtlar yesin, öyle mi?

Yok böyle bir şey…Olamaz, olmamalı ve de kabul edilemez, etmemeliyiz de…  Çünkü tek sözcükle: Baştan sona  zorbalıktır, haksızlıktır bu türden girişimler.

Ve temel görev, elbet bu haksızlığa karşı savaşmak olacaktır ve de olmaktadır mecburen. İnsanca yaşamak  için…Yani halkları sömürü ve soygundan korumak ve de insanlığı sömürücü düzenlerden bütünüyle kurtarmak, sömürüsüz savaşsız bir dünya düzenini kurmak için…

Demek ki, ortalama bir “savaş” olmaz, yoktur da. Ya HAKLIDIR, ya da HAKSIZDIR, savaşlar…Ve işte başta sözünü ettiğimiz “Direniş”in ve “Kurtuluş Savaşı” mızın da özü de bu alandadır: HAKLIYDI ve HALEN DE HAKLIDIR…Ta ki. Sonsuza dek…

Ancak görüldüğü ve yaşandığı gibi çağımızda haksız savaşların sonu henüz gelmiş değildir.  Çünkü bu haksız saldırganlığın tek kaynağı olan kapitalizm – ağır yaralı da olsa – henüz ayaktadır. Yani kapitalizm, yani sermayenin ulusal ve uluslararası düzeni, kendi  varlık şartı olan sömürüyü, insanların ezici çoğunluğunu işsiz, aç, açık, çıplak ve perişan edip ölüme terkederek, sürdürüyor. Üstelik, 1870’lerden başlayarak büyüye, genişleye, tekelleşe 1900’lu yılların başında “tekelci kapitalizm”e, ya da  diğer yaygın adıyla emperyalizme, yani bir üst ve son aşamasına da ulaşmıştır. Bu, beş hortumlu bir canavar demektir.  Ya da, Mehmet Akif Ersoy’un tanımladığı, “Tek dişi kalmış canavar!”

( Bu arada,Dünyada emperyalist saldırganlara karşı ilk kurtuluş savaşını başlatıp ulusal kurtuluşunu sağlayan  bağımsız ulusun Türkiye olduğunu hiç ama hiç unutmayalım.)

İşte, dünyanın bu durumu ile kapitalizmin gelişmesini, 1917 Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği devriminin fiili öncüsü ve halen dünyadaki emekten yana anti-empeyalist devrimlerin de manevi liderlerinden Vladimir İlyiç LENİN, 1916 yılında yayınladığı “Kapitaizmin En Yüksek Aşaması, EMPERYALİZM”  adlı kitabıyla bilimsel planda çözümlemiştir. Ve de diyor ki, kitabının özünün özünde, EMPERYALİZM:

“1. Üretimin yoğunlaşarak tekelleştiği,

  1. Banka ve sanayi sermayesinin birleşerek oligarşileştiği,
  2. Mamül madde yanında ve ondan da önemli olarak sermaye ihracının başladığı,
  3. Dünyanın büyük tekeller arasında paylaşıldığı,
  4. Ve, dünyanın emperyalist ülkeler arasında yeniden paylaşılmasının yürürlükte tutulduğu..”

üst planda bir kapitalizmdir. Sömürü ve soygunculuğunun ise ölçüsü mölçüsü, daha doğru bir deyişle, haddi hesabı kalmamıştır.

Şimdi bu bilimsel gözle çözümlenmiş durumuyla Çanakkale Savaşı’na yeniden bir bakalım. Çanakkale savaşı, tarih adına konuşan  beyzadenin buyurduğu gibi “…Osmanlı devletinin İtilaf devletlerine karşı Gelibolu Yarımadasındaki KARA ve DENİZ savaşları…” mıydı? Yoksa, emperyalist ülkelerin dünyayı –özellikle önce Doğuyu, yani Asya’yı ele geçirmek suretiyle- bölüşmek için aralarında giriştikleri bir kapışma mı?

Meselenin aslı şuydu: Emperlist ülkelerden İngiltere, Fransa ve Rusya “İTİLAF Devletleri” adı altında birleşmişler, Osmanlıyı da ezip geçmek suretiyle Asya’yı işgal edecekler. Diğer emperyalist grup olan Almanya, Avustuya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya’dan oluşan İTTİFAK Devletleri ise, Osmanlı zaten yanlarında, Asya’yı işgal edip bölüşecekler. Ve elbet İTİLAFçıları da Osmanlı topraklarından geçirmeyeceklerdi.

28 Temmuz 1914’te Avusturya Sırbistan’a saldırınca BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI başlamış oldu. Bunu 1 Ağustos 1914’te Almanya’nın Rusya’ya  açtığı izledi. Ve bunun da ertesi günü Enver Paşa Almanya ile İttifakını kurdu. İngiliz donanma bakanı Churchill’in ise, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarını alıp ardından İstanbul’u da işgal ederek müttefiki Rusya ile Doğuya yürüyüşünün planı zaten hazırdı.

Ve Almanlara ait Goeben ile Breslau adlı denizaltıların Akdeniz’de İngilizlerin önünden kaçıp boğazları da geçerek Karadenize ulaşmasıysa yeni ve başka soydan bir olay…Gerçi ilk başta bu denizaltıları Osmanlılar Yavuz ve Midilli adlarıyla satın alarak sahiplenmişlerse de, ardından aynı gemilerin Rusya’ya saldırması, Osmanlıyı savaşa dahlettiği gibi İngiltere’nin de, kendi emperyalist planı doğrultusunda, Çanakkale’ye yürümesini de tetikledi.

Ve işte sana Çanakkale Savaşı!

(NOT: ancak bu “Çanakkale Savaşımız” girift, çetrefilli ve de uzun olacağı, üstelik şimdi yerimiz de yetmeyeceği için tamamlamayı birkaç gün sonraya bırakıyoruz, özürlerimizle…)

Konumuz ise belli ve açık:

  “ÖNCE ÇANAKKALE DİRENİŞİMİZ
                ARDINDAN KURTULUŞ SAVAŞIMIZ

                VE DE HOŞGELDİN BAĞIMSIZ CUMHURİYETİMİZ”

 

     Abdullah Nihat Yılmaz

                                                                  20 Mart, 2016, Londra.