Abdullah Nihat Yılmaz; bir Mega Proje

“MEGA…”

YağmaYılları adlı kitabın yazarı ve aynı zamanda CHP İstanbul milletvekili olan Aykut Erdoğdu’nun   “3’ncü Köprü, 3’ncü Hava Limanı ve Kanal’a (İstanbul Kanalı) 100 milyar TL harcayarak    İstanbul’u katletmeye mega proje denir.” Diye başlayan makalesini okudum Google’dan.

Ve hemen sözlüğe baktım: Mega ne demekti?

Ve “Mega”nın, bir birimin önüne geldiğinde, bu birimi bir milyonla çarpan ön ek… olduğunu öğrendim!..Ki, az kalsın küçük dilimi yutacaktım. Yani, ne bileyim, havsalalara sığmaz bir cesametti bu, ”dev, devasa” birşey! Diyelim bir birimi bir lira olsun, bunu bir milyonla çarpın, ne eder bu? Ki bu bizimkisi daha proje aşamasında bile 100 milyar TL’den okunuyor! Varın sizler hesabedin artık ötesini!

Üstelik sayın Erdoğdu’nun makalesini aşağı doğru okudukça işler daha da karıştı! Ve de “mega”lar “felaket”e dönüşe dönüşe büsbütün ölçülemezleşti…

Mesela, “İstanbul’un son kalan ormanlarını yok edeceği için, EKOLOJİK FELAKET!”

Mesela, “Proje, yapılacağı yerin uçuş tehlikesi yaratan hava koşulları ve bu yerin kuş göç yolları   olması dolayısıyla TEKNİK FELAKET!”

Mesela, “İhaleyi kazanan konsorsiyum yetkilisinin ihalenin yapıldığı tarihte ihaleden yasaklı olması, İhale şartnamesinin ihaleden sonra değiştirilmesi,(Havalanı kotunun düşürülmesi, garanti  koşullarının değiştirilmesi gibi) sözleşmenin açık hükümlerine rağmen yapım ve işletme  süresini uzatacak şekilde yer tespitinin 22 ay boyunca yapılmaması, proje müteahhitlerinin 630 milyon dolarlık rüşvet havuzu oluşturması gibi yolsuzluk, ve nitelikli işlem dolayısıyla HUKUKİ FELAKET!”

Mesela, “Havaalanı inşaati tamamlanmasa, işletmeye alınmasa, bir tek uçak inmese dahi 11,1 milyar  Avro tutarında hazine garantisi ve 6,5 milyar dolar talep garantisi (ki bunlar yasalara açık olarak aykırı) verildiği için EKONOMİK FELAKET!”

Ve de siyasi iktidarın “sır ve keramet”iyle kanatlanan banknotların seyahat maceraları “felaketten felakete” uzayıp gidiyordu bu minval…

Düşündüm: mesela, dedim ki kendi kendime, Patagonya’da bütün resmi ihalelerden yüzde almayı usul  edinen bir iktidarın yıllık geliri ne ola?  (E ama-deli kafam- bu öyle kolay hesaplanır birşey mi?) Bir kere hesap makinaları yetmez buna! Ama şu da geldi aklıma ki, (anormal bir cesamet bu, sen bunu nasıl hesaplayacaksın!..) Ve sonra ben de bir “mega” sallayıp kovdum kafamdan bunları…

Fakat, kimi şeyler öyle inatçıdır ki, hiç unutulmaz… babadan oğula, oğuldan toruna…torundan da daha bilmem kaçıncı kuşağa kadar tekrarlanır durur, “kovmakla” da bitiremezsiniz üstelik! Hem de her anılışta yedi ceddini kapsayan hesap sorucular, sövgüler, beddualar, nefretler gırla gider, kimsenin ağzını tutamazsınız…(Yayın yasaklarıyla bile!)

Mesela şu “17-25 Aralık 2013, Yosuzluk ve Rüşvet Operasyonları…” Kim nasıl unutacak ya da unutturacak ki bu olayı? Hele cumhuriyet savcılarının kayıtlarında yer almış, iddianamelere geçmiş, gazete manşetlerinde boy göstermiş, radyo ve TV’lerin diline düşmüş ve internet sistemlerince öe alınmış ve de milletin kulağını doldurmuş, hatta varıp TBMM’sinde bağdaş kurmuşsa…

İsterseniz bir “mesela” daha deyip Google’dan şu metni de birlikte okuyalım:

“17 Aralık soruşturması veya 2013 Türkiye rüşvet skandalı.”

“Eylül 2012 ve şubat 2013’teki bir dizi ihbarla başlayıp 17 Aralık 2013 günü Cumhuriyet Savcısı

Celal KARA’nın gözaltı talimatları  ve ilgili mahkemelerin arama kararlarının yerine getirilmesi

İle kamuoyunun duyduğu, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekipleri tarafından gerçekleştirilen,

aralarında işadamları, bürokratlar, banka müdürü, çeşitli düzeyde kamu görevlileri ve 61’nci

Türkiye Hükümetin kabine üyesi 4 bakan ile 3 bakan çocuğu olduğu kişiler hakkında rüşvet,

Görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık suçlarını işledikleri…”

Ve metin bir “iddiası” eklentisi ile devam ediyor. Ve de 4 bakan şunlar:

“Muammer Güler, İçişleri Bakanı,

Egemen Bağış, Avrupa İlişkileri Bakanı,

Zafer Çağlayan, Ekonomi Bakanı,

Ve Erdoğan Bayraktar, Çevre ve Şehircilik Bakanı…

3 bakan çocuğu ise: Bilal Erdoğan, Barış Güler ile Salih Kaan Çağlayan…

Ve de ardından, içleri para dolu ayakkabı kutuları, para kasaları, banknot dolu odalar ve büyük sorumlu simaların “bunları sıfırlayın” talimatlarının tapeleri ortalığı doldurdu…Yazılı, görüntülü haberler, haberler, haberler ki, herbiri  birer suçüstü..

Peki sonra ne mi oldu?

Ne olmadı ki! Elbet sorumlu olan hükümetin başı, cin atına bindi ve de esti gürledi. O kadar ki suç kanıtlarını ortaya koyanlara –vatan haini dahil- demediğini koymadı. “Bunlar, dedi, devlet içinde devlet olmaya kalkan cemaat tayfasıdır. Paralel bir hükümet oluşturmuşlardır. Haindirler, darbecidirler, suçludurlar… Milletimizin seçtiği hükümetimizi devirmek üzere darbe teşebbüsünde bulunmuşlardır, milli iradeyi tanımıyorlar..” Vs, vs!

Ayrıca ve aynı zamanda iktidar milletvekilleri kimi istifa eden, kimi görevden alınan o hırsızlıkla suçlanan 4 bakanın Yüce Divan’a gitmemeleri için fedakarca(!) çalıştılar. Ve bakanları kurtardıkları gibi, olay sırasındaki savcıları, hakimleri ve Emniyet müdürlerini görevinlerinden uzaklaştırarak, bakan çocuklarını da akladılar. Ki, yargı da tamam!

Ve de artık sevmediklerini “paralelci, sol-anarşist ve hain ilan etmek, hatta hapse tıkmak işten bile değildir.

Ve de ar namus tertemiz!

Yani araştırmacı yazar vekilimiz Aykut Erdoğdu’nun diliyle bir “Proje” ki haneleri yıkan, memleketi tarümar eden bir “felaket” bir: MEGA…

 Abdullah Nihat Yılmaz

    23 Ocak 2016, Londra.