Abdullah Nihat Yılmaz; BABAYASA (!)….

BABAYASA (!)… 

Evet… hem baba, hem yasa!  Kol kola vermişler ve de “babayasa”diye  ortaya çıkmışlar!

Eh, bizler de hoşgelmişler diyelim, nezaketen. Ve ama muhakkak da soralım:

“-  O Babayasa dediğin nedir?”

“-   … ………………………”

Susuyor görüldüğü gibi, çünkü sözlüklere  de baktım, yok. Hatta hukukta ve yasalarda da bulamadım kendini. Ancak;

“-   Yönetilen halk kesimi üstüne gerilmiş zulmetli  bir çadır ve de çıplak bir yumruk!” diye sözünü edenlerse, az değil!

Dilerseniz biz, karıştırabiliriz biraz bu dayatılmış muammayı…Ama kapsamındaki birimleri ayırarak…

Mesela, “ babayasa” nın “baba”sı, “Çocuğun dünyaya gelmesinde etken olan erkek”tir ki, basit…Ve ama kuyruğu da sıram sıram uzuyor. Çünkü  “say say bitmez” cinsinden bir“baba”lı  muhabbet de var ortalıkta! Örneğin, baba evi, baba yurdu, baba kucağı, baba hindi, babafingo, baba nasihatı, baba yadigarı, baba mirası, babaanne, baba adam vs…ki, belki, istemediğin kadar.

Ayrıca hiristiyanlıktaki “baba” ları da unutmayalım! Papazlardan alın da pederlere, papalara, pirlere ve de  cenabi hak’ka kadar… var da var.

Üstelik, yine de tükenmiyor o “babaların” soyu. Çünkü sırada “babası tutmak”  yahut “babaları üstünde olmak” deyiminlerindeki “baba” efendiler de var işin içinde… ki, varlığına itirazımız olamaz!..

Belki de, Halikarnas Balikçısı üstadımızın,

“Elim burnuna değdi  mi ne, hayvan birdenbire babası tutmuş gibi fırladı.”

Diye yazdığı ürküntülü bir tablodur da bu… Ve felaket kere felaket kokuyordur üstelik!

Ve böylelikle biz hepimiz, bu delirmiş hayvanın ne  belalar yağdıracağını, sayın üstadımızdan da esinlenerek, gözümüzün önünde canlandırabiliyoruz.

Böylece “baba” da kuvvetli bir imaja dönüşüveriyor birden:

Koruyucu olarak ve de refleksle…

Baba!

Diğer yarısına, yani “babayasa”nın “yasa” sına gelince. O da tek olarak kavranması zor olmasa gerek… Bir kere resmi dilde yasa, “Olayların gidişinde olağan dışına yer vermeyen, değişmezlik ve mecburiyet gösteren kural” diye tanımlanmışır. Ki, bunda da kuşkulanma hakkımız yoktur.

Ve, bu aynı zamanda, Türkçe Sözlük’ te “doğa yasaları”na da  örnek gösteriliyor…Sonra, hukukta, kanun; toplumda, ahlak; felsefede, düşünme ve bilimde, yer çekimi ile Mendel  yasaları ..olarak devam ediyor. Suyun 100 derecede buharlaşacağı gibi net!

Fakaaaat, “yasa” nın serüveni yine de bitmiyor.

Çünkü bir de , yasaların yasası da diyebileceğimiz, ANAYASA vardır orta yerde.

Ki o da,

Bir devletin yönetim biçimini belirten,yasama, yürütme, yargılama güçlerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların kamu haklarını bildiren temel yasa.”

Olarak tanımlanıp kabul görüyor!

Yani eskiden Kanunuesasi  yahut Teşkilatı Esasiye Kanunu  da denilen yasaların silsile-i meratip içindeki bütünlüğüdür o! Kısaca, belirli ilkelerle ülkeleri, bir yandan bibirine bağlı, öte yandan denetleyici hatta sorgulayıcı olarak yöneten  yasaların dizildiği kitapçıklarl…Ancak, içeriğinde en azından “laiklik” ile “kuvvetler ayrımı prensibi”nin yer alması zorunludur… ki, olmazsa olmaz… Değilse, koca koca hukuk kitapları bile “anayasa” değeri kazanamıyor. Hele Fransız İhtilali’nden bu yana, hiç…

Özetle, herhangi bir anayasada “kuvvetler ayırımı prensibi” de olacak, laiklik de…Değilse vah ki, vah! O zaman ortalıkta ne DEMOKRASİ  kalacak ne de  ANAYASA…

Ve işte başlığımızdaki “babayasa”nın “yasa” bölümü de, ayrı olarak, böyle:

Emredici ve fakat gerekli…

Peki  -başlığımızda olduğu gibi- “baba” ile “yasa” birleşip kolkola girdeğinde ne anlama geliyordu?

Biz bunu bütünüyle  yanıtlamağa koyulup açıklamağa çalıştık, “…zulmetli çadır ve de çıplak bir yumruk!” diye…  Elbet metni yeniden okuyabilirsiniz yine de.

Fakat bize göre bir de, babasının imam oluşuyla kodoşlanan cuntacı Kenan Evren’nin o “…asmayıp da besleyelim mi” diyen  dehşet verici fetvasını hatırlayarak ve de Recep Tayyip beyefendinin gözlerinin taa içine gözlerinizi dikerek-  sorunuz:

“-    Nedir o dayattığınız yeni ‘ANAYASA’  namındaki zorbalık, ne?”

Ve de nedendir?”

Yahut sadece:

“BABAYASA”nız?

 

Abdullah Nihat Yılmaz

30 Ocak 2017, Londra.