Biraz İnsanlık….

 İstanbul’da yaşayan gazeteci arkadaşımız Hülya Aydın’ın 
‘Biraz İnsanlık.’ adlı yazısı ;
 
 
                  
 
                                  Biraz İnsanlık….
 Son günlerde sıkça kullanılan ve kullanılmasından şahsen rahatsız olduğum kelimedir “Ötekileştirme”. Bu ifade, toplumları bir arada tutmak için önemli bir araç olarak görüldü yıllardır. Ancak son zamanlarda bu kelimeyi sıkça duyar, okur olduk. “Biz” düşüncesini bireyler arasında içselleştirip aidiyet duygusunu artırmak, “Biz” olgusunu güçlendirmek için kullanılır.
Tarihe baktığımızda da beyaz ırk, sarı ırk, siyah ırk gibi ayrımcılıkları sıkça görürüz ve günümüze kadar da sürüp gider.
 
Günümüzde daha çok bireyler arasında yapılıyor “ötekileştirme”, çoğunluğun azınlığa yaptığı ayrım olarak nitelendiriliyor. Cinsel azınlıklar, dini azınlıklar, etnik azınlıklar, siyasi azınlıklar günümüzde devletlerin sistematik olarak yaptığı ayrımlar olup bireylerin de kendi paylarına düşeni alması ile bu ayrım pekişiyor.
 
Kişinin çocukluğunda edindiği ve bütün yaşamı boyunca üstüne bir şeyler kattığı bu alışkanlık. daha ilkokul sıralarında o beslenme çantalı yıllarda gösteriyor kendini. Çocuklar kendilerine göre bir kriter inşaasına henüz o yaşlarda başlıyorlar. Hepimiz iyi biliyoruz ki ailesinin maddi durumu iyi olan bir çocuk sınıfındaki fakir çocuğu genelde dışlar. Ne yazıktır ki insanın tertemiz yıllarında edindiği bu alışkanlık hayatı boyunca da yakasını bırakmaz. 

Büyüdüğünde ise siyasi, etnik ve dini konulardan bir ya da birden fazlasında ötekileştirme eğilimine bulaşır. Kendinden olmayanı yadırgamak hoşuna gider bu yaşlarda. Çünkü babasından öyle görmüştür. Haber saatinde salondaki koltuğuna yerleşip hoşuna gitmeyen bir habere, hoşuna gitmeyen bir görüşe saldırmak, yeri geldiğinde küfür etmek babaların çocuklarına bıraktığı pek de hoş olmayan bir mirastır. Yine babadan aldığı bir özellik ise okumadan, araştırmadan atıp tutmaktır. Karşındakini cahilce etiketlemektir. Burada suç babanındır, çocuğuna okumayı sevdirmemiş, evde kendi görüşünü savunan gazeteden başka hiçbir şey okutmamıştır. Aslında her aile ayrı bir eğitim kampıdır. Bu kampların tek görevi ise kendinden olmayandan “öteki” diye bahsetmektir.
 
Ve günümüzde bunu hepimiz yapıyoruz. Biz herşeyi bildiğimiz gibi ötekileştirmeyi de iyi biliriz.
Mimliyoruz,  etiketliyoruz, önyargılarımızı çarpıştırıyoruz.
Bizden veya bizden değil diye ikiye ayırıyoruz.
Bizdense; En yumuşak yüzlerimizi gösteriyor, bağrımıza basıyor, ölümüne koruyoruz.
Ama bizden değilse; Korksunlar bizden, kırıyoruz, yıkıyoruz, parçalıyoruz, eziyoruz, horluyoruz.
Aslında hiçbirimiz kötü insanlar değiliz!
Hayatta taraf olmayanın bertaraf olduğunu er ya da geç öğrenmişiz sadece.
Ancak bunları yaparken empati duygumuzu yitiriyoruz…
Meraklıyız;
 

·                                Mini etek giyen, güler yüzlü, sosyal kadını ötekileştirmeye çok meraklıyız..
·                                 Ona buna hafif kadın etiketini yapıştırmaya da çok meraklıyız..
·                                 Baş örtülü kadını (baş örtüsü diyorum türban değil; – bunu bile vurgulamak gereği gördüğüme kendime inanamıyorum) illa ki siyasi bir sembol olarak görmeye çok meraklıyız.
·                                 Günlük hayatında çatal bıçak kullanmayan insana köylü demeye çok meraklıyız..
·                                 Sokak satıcısına yukarıdan bakmaya çok meraklıyız…
·                                 İnsanları “bizden” ve “onlardan” diye ayırmaya çok meraklıyız…
·                                 Gecekondu mahallelerinde yaşayan insanları görmezden gelmeye meraklıyız…
·                                 Tüm beğenmediğimiz insanlardan seçimlerde oy istemeye meraklıyız…
·                                 Kendi kutsallarımıza dehşet hassasiyet duyup; Başkalarının en kutsallarını al aşağı etmeye hele nasıl meraklıyız, nasıl meraklıyız anlatamam…
 
Hele gündemde siyasi gelişmeler varsa ve seçimler yaklaşmışsa…
Birdenbire herkes siyasi uzman kesilir, aksi düşünceyi, aksi görüşü dinlemeye çaba göstermeden hızlı konuşan, ağzı iyi laf yapan kesim karşısındakini ezmeye çalışır. Nette klavye kahramanları türer; O öyle olmaz, bu böyle olmalı derler. Sorsan baksan hiçbir sosyal aktiviteye katılmamıştır. Seçim tarihine kadar belki gazetenin belirli sayfalarına ancak bakmıştır, magazin haberlerini izlemiştir, TV’de kaçırmadığı diziler mevcuttur. Ancak seçim gündeme geldiğinde oradan, buradan bulduğu yazıları denkler, yorumları çalar, açıkla konuyu derseniz; Yandınız sizi cahillikle suçlar.
Amacı sadece siyaset yapma olan gerek siyasi partiler, gerek bireyler sürekli diğer tarafı suçlarlar nedense…
Bir kötüleme, karalama kampanyası başlatılır. Kasetler, görüntüler, hakaret tarzı hitaplar… Bunu sosyal platformlarda bireylerin yorumları izler. Bir parti sempatizanı diğer parti sempatizanına saldırır, hakaretler eder, ideolojisini savunmayanları cahillikle suçlar…
Tüm bunları yaparken gerçek sorunlar hiç dile getirilmez…
 

·                                 Bu ülkede halen neden iş kazalarının çok olduğu, buna nasıl bir çözüm önerisi olabileceği…
·                                 Halen elektrik olmayan, ulaşımı, özellikle kış aylarında zor olan köyler olduğu, bu sorunun nasıl aşılacağı…
·                                 Kadınların o çok özel günlerde anılmaları haricinde halen şiddete maruz kaldığı, aile içi şiddet şikayetlerinde savcılıkların yetersizliği dile getirilmez, şiddete karşıyız denir, çözüm önerisi getirilmez…
·                                 Kendisini düzgün ifade edemeyen insanlar cahillikle suçlanılır, nasıl eğitileceğine dair çözüm önerisine gerek yoktur o cahildir… “Koyun” der geçer “Düşünen” kesim…
·                                 Halen sokakta yatan insanlar vardır, yatacak yer önerisi getirilmez…(Biliyor musunuz Camilere sığınmak yasaktır bizde sebebini kime sorduysam halıların çalınabileceği söylendi.. Halı bile evsiz insandan kıymetli)…
·                                 Engelliler vardır yaşantımızda, onlara empati yoksunu engelli zihinler göstermelik çözümler getirir; Bakın size bunu da yaptık derler ama gerisi gelmez…
·                                 Yoksulluk sınırı belirlenir 3.000’li rakamlar açıklanır; Asgari ücretle çalışan kesimle dalga geçercesine ..
·                                 Kolejlerde okutulan çocukların olduğu kadar okula gidemeyen çocukların da olduğu ve daha nice konu hep göz ardı edilir
 
Yoksullar, yaşlılar, işçiler, memurlar, çocuklar, kadınlar, hayvanlar her türlü canlı varlıklar sadece özel günlerde gündeme gelir nedense; Geri kalan günlerde muhalefet yapmak en iyisidir. Siyasiler birbirine hakaret eder, kimin sesi daha yüksek çıkacak yarışına girilir.. Tek amaç; Oy almaktır…
Yine çoban oyu ile benim oyum bir mi tartışmaları dönerken belirtmek isterim ki;
Evet benim oyumla çobanın oyu bir. Çünkü her ikimizde bir sandığa gidiyoruz ve her ikimizinde tek bir oy hakkı var. Ben eğitimliyim diye çift oy hakkına sahip değilim. Eğitimsel farkındalığa gelirsek bu farkındalığa kendisi zaten sahip; O yüzden suskun kalıyor ama eğitimli farkındalık nedense onu ezmek için elinden geleni yapıyor sonrasında da 12 yılı sorguluyor; Ve bunu kendini sorgulamadan yapıyor…

Oysa bütün istenilen;
Biraz huzur,
Biraz doğru, mesafeli muamele,
Biraz kutsallarımıza saygı,
Biraz dostluk,
Biraz özgürlük;
BİRAZ İNSANLIK….

Hülya Aydın       İstanbul